30 Haziran 2010 Çarşamba

kotex


Hayatım boyunca pedlerden rahatsızlık duymuş bir insan olan ben bir süredir (ki bu bir süre bir seneden fazla... keşfettiğimden beri diyelim) kotex kullanıyorum ve resmen duruşum değişti. Hassas bünyeye sahip arkadaşlar ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır, birçok ped markası kaşıntı, terleme, huzursuzluk yaratır... Ama kotex gerçekten farklı. Hakikaten reklamını yapmak gibi bir amacım yok bu benimkisi sadece tespit. Hem reklamını yapsam ne olabilir ki hayatımın sonuna kadar bedava pedim mi? :)) Kabul edin komik!
Her neyse... Kotex gerçekten çok farklı. Birincisi orkid ve molped (birebir orkidin aynısı diyebilirim iç yapı olarak) inanılmaz kaşıntı ve terleme yaparken kotexte böyle bir şeye rastlamanız mümkün değil.
İkincisi paketleri, özellikle de young serisi çok tatlı. Nesi var beyaz beyaz paketler diyebilirsiniz ama farkını içini açınca görüyorsunuz. Mesela kotex young gece serisinde ufak ufak notlar yazıyor "melekler gibi uyuyun" diye!!! Bir de yıldızlar ve bulutlar var:) İlk gördüğümde çok şaşırmıştım. Ne kadar çocuksu demiştim. Ama bazen o küçük notlara o kadar ihtiyacınız oluyor ki... Ya da içiniz yumuşuyor o sıradan görünümlü notları okuyunca...
Üçüncüsü ufak tefek promosyonları devam ediyor zaman zaman ki benim gibi eşantiyon manyağı insanların ilgisini çektiğine eminim. Benim mesela şeker pembesi üzerinde kotex girl olan çantamda taşıdığım ufak bir ped çantam oldu:) (bu arada erkek arkadaşımın o çantayı görüp de aaa o kotex girl değil mi demesine ne demeli bilemiyorum!)
Dördüncüsü sadece regl dönemi için değil daily pedleri de oldukça başarılı ki benim gibi günlük pedde discreet ten şaşmayan biri bile beğendiyse bir şey var demektir. Mesela kuru pamuklu dokusu, minik minik paketlenmiş olması, çantada taşımada kolaylık sağlaması...
Daha birsürü memnuniyetimi belirten ifade kullanabilirim burada. Ama sanırım bu kadarı kafi, zira şimdiden başka konu mu kalmadı konuşacak dediğinizi duyar gibiyim...
Bugünlük de böyle oldu idare edin..

By Di

pitbullar sokağa


Daha bir gün önce yazdım biliyorsunuz pitbull yasağı ile ilgili... Pitbull sahiplerine oldukça ağır düzenlemeler getirildi ve sonuç: pitbull sahipleri çok sevgili vahşi hayvanlarını sokağa salmaya başladılar bu cezalardan kaçabilmek için!!! Yani hiç mi ortası olamaz ülkemizde ya??? Hiçbir şeyin ortasını tutturamaz mıyız??? Bu saçmalık yüzünden sokağa salınan pitbullardan insanlara saldıranları oldu... Yine çok sinirlendim çok...

By Di

p.s. bu arada bu fotoğrafa çok güldüm biraz sinirlerimi gevşetti galiba...

29 Haziran 2010 Salı

ninni


Yok malesef:(((Uykumu kaybettim.Biliyorum çok erken yattığım için suçluyum.Gece yarısı annem tarafından uyandırıldım.Ama yatağıma yatar yatmaz (çünkü koltukta uyumuştum) farkettim ki hiç uykum yok.Hemen Canım Di'm ve benim blogumuza koştum.Şu anda ninni söylecek birisine gereksinimim var.Sanki uykum ancak öyle gelecek.Zira saat neredeyse üç oldu.Yarın iş var.Zaten iş tatsız.Birde uykumu alamamış olursam fena olacak.Kendi kendime mırıldanıp duruyorum; "dandini dandini dasdana...."

28 Haziran 2010 Pazartesi

pitbulllar toplatılıyor


Biraz değil bayaaaaaa geç kalan bir gelişme! Çevre ve Orman Bakanının açıklamasına göre: "Çocukları parçalıyor, insanları ısırıyorlar; hatta mafya türü insanlar bu köpekleri kullanarak insanları tehdit edebiliyorlar. Biz hayvanların, sağlıklı ortamlarda yaşamasını destekliyoruz ve hayvan haklarına saygılıyız. Bu nedenle bir çok şehirde hayvan barınakları yaptık. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından yapılacak bu çalışmada ilk etapta Türkiye’deki sayılarının belirlenmesini gerekiyor. Bir tespit yaptıktan sonra gerekli çalışmaları yapacağız."
Yani şu anda her ne kadar teori aşamasında olsa da dünyada birçok ülkede de varolduğunu düşünecek olursak bu yasağın yakında bizde de uygulanacağını umuyorum.
Şimdi belki bazılarınız beni hayvan düşmanı olarak düşünüyor olabilir ama alakam yok. Aksine çok da severim hayvanları ama onların birbirlerine kırdırılmasına, tehdit unsuru olarak bazı insan görünümlü yaratıklara alet olmasına, genetiği ile oynanmasına, sağlıksız şartlarda yaşamalarına karşıyım... Bu tartışmayı çok da uzatabilirim ama uzattıkça sinirleniyorum... Şimdilik sadece bir haber olarak paylaşayım dedim...
By Di

Abiye Kuzudan inciler


Türk malı dizisinde Abiye Kuzu ile yapılan dialoglardan seçme cümleler:

elmada bol miktarda potasyum, fosfat, aliminyum var!
zaten sen istesen de bu elmayı ben sana vermeyecektim Erman ayaklarına elle elle o pis ellerine verir miyim!!
Erman cilve yapıyorum hadi barıştık lütfen!
ben bunların hepsinin altından tek başına kalkınırım!
odunluğuna bir de gaddarlık ekledin!
Abiye ne kadan konuştun diye saatini gösteriyorsun!
en azından ben akıcı konuşuyorum Erman!
ne kadan uzattın ya bu meseleyi!
bir şey içerde kaynarsa buna duygu beyinde kaynarsa bilgi deriz! Sende kaynıyor bende kaynıyor aramızdaki emişim hattını tamir etmemiz lazım Erman!


Diğer Abiye kuzu deyişleri:

istemek başarmanın karısıdır!
adale mülkün temelidir!
temizlik İran'dan gelir!
ağaç yaşken emilir!
hayatımı yazsam orman olur!
erkeğin midesine giden yol kalbinin yakınından geçer!
yalancının mumu yansıyana kadar yanar!
komşu komşunun gülüne muhtaçtır!
moda insanın üstüne yapışanı giymesidir!
piyasadaki vurgunluk emişen ülkelerin hisse senetlerini feci vurdu dibe fırlattı!
en bozuk saat bile günde iki kere yanılabilir!
kitabı en iyi şekilde emmeliyiz!
kitap insanın en iyi tostudur!
söz sükütse gümüş altındır!
az önce gıravata kravat dedin de ay ben bu yanlış söylemlere çok gülüyorum ya!
oğlum dede efendi mi o? ne kadan da efendiymiş!
eksprekso sıcak içilir lütfen!
Ben lisedeyken aykut testi yaptırmıştım. Benimki üstün bir alt sınırı çıkmıştı benim hemen üstümdekiler, ünlü ressam Albert Einstein ile ünlü bilimadamı Pascal Numanmış.
Sana tebrik koyuyorum Erman!
Mikro Dalgalı Fırın
Biz gayet misafırparkır bir aileyiz!
ADB doları aldı başını gidiyor!

Yemekler zaman hışımına uğramasın!
Biz de boğaziçinde okurken boyfirenkimiz vardı.
üzüm üzüme baka baka kamaşır!
İki kişinin bindiği tır değildir!
aşkın kaşı yoktur.
aşkı bulmak zor değildir onu koruklamaktır.
satranç benim ata sporumdur
galiba şah mart oldu
kulplu beygir dalında pek çok madalya ve ödülüm vardır.
uzun lafın sopası
her koyun kendi bacanağıylan basılır
hayat gömme dolap gibidir inişleri ve çıkışları vardır.
istemek başarmanın karısıdır.


By Di


reklamlar

Her zaman reklamları ilgiyle izlemişimdir. Diziler şunlar bunlar pek bağlamaz beni kolay kolay ekrana ama reklam izleme gibi bir zevkim vardır:) Ayrıca reklamlarda kanal değiştirmeyi de sevmem değiştireni de:))
Bu sıralar da ilgimi çeken bir iki reklam var bunlardan bir tanesi profilo reklamı. Bundan bir sezon önceki reklamları da hatırlarsınız her yerden bir adam çıkıp insanları korkutuyordu. Bırakın o süğürsün siz de hoplayın zıplayın işte tarzı şeyler söylüyordu. ( http://www.izlesene.com/video/komik-videolar-dayanikli-kucuk-ev-aletleri-profilo-reklami/1038770 linkinde de bulabileceğiniz üzere )
Şimdilerde ise yine profilo'nun orijinal reklamlarından birini izleyip izleyip eğleniyorum. Kendisi oğlanın kıza bir profilo bayiinde buzdolabı önünde evlenme teklif ettiği reklamdır ki en çok güldüğüm söz de: "marul gibi olsun aşkımız, hep taze kalsın"dır...
Bir diğer beğendiğim reklam kadın&erkekten tanıdığımız Ozanla Zeynepin telefon konuşmasından alıntı olan ING reklamı. Hani Zeynepin test yaptığı ve pozitif çıkan... Tasarruf testi yapmış.
Bir de ford reklamı var yeni. O reklamın tamamını değil ama oğlanın kızın beresini kapıp kendi kafasına takma sahnesine çok gülüyorum...
Ayrıca yapı kredinin kobiyi küçük olamam büyümek istiyorum diye açması da oldukça yaratıcı geliyor.
Tabi kendi arasında fiat almayı konuşan iki bıcırı, Gülse Birselin oynadığı turkcell internet paketlerini tanıtan reklamlarını atlamamak lazım...
Ama mesela Cüneyt Arkının oynadığı flexi reklamına kılım ya da çocukların oynadığı jelibon reklamına...
İşte böyle... Peki siz reklamlardan hangilerini beğeniyorsunuz, hangilerini beğenmiyorsunuz?

By Di

p.s: bunlara bir de gençturkcellin maymunlu reklamını ekliyorum:))) çok eğlendim yaa...
Ne yoruldum ne yoruldum... Eve geldim şimdi götürdüm çiğ köfteleri:) Şimdi de canım dondurma istiyor:D Sanırım böyle güzelce bozacağım mideyi yine:) Hadi bakalııııım uzun bir tembellik sürecinden sonra yazı yazma zamanı...

By Di

27 Haziran 2010 Pazar

Ani oyuncu değişimleri


Dizilerdeki ani oyuncu değişikliklerine her zaman sinir olurum.Çok önemli bir durum olmadıkça sırf ego çatışmaları yüzünden yapılan oyuncu değişiklikleri ise beni çıldırtabilir. Ben tam o adamı,kadını benimsemişken senarist hanım yada bey ona öyle bir kader çizer ve oyuncu giderki hayatta olmaz dersiniz.Yani gerçekten olmaz.Mesela öldüğü kesin oyuncuların bir süre sonra diziye döndüğünü gördüm.Ve biz bal gibi bu durumu yedik.Mesela adama 250'le giden bir tır çarpıp uçuruma sürüklenmişti ama ilahi mucize eseri 113. bölümde aramıza döndü.Mucizelere,Allah'ın gücüne kudretine sonsuz saygım var o başka.Ben dizilerdeki çok saçma bahanelerle ölüp ölüp dirilen oyunculara kılım.Yani kardeşim madem hamile kaldın o zaman git doğur çocuğunu.Doğurup geri döneceğim hırsı yapma.Kafa kalmıyor insanda.Neyseki yabancı dizilerde, yabancı kadın oyuncuların hamilelikleri izleyiciye yansıtılmıyor.Kendileri genelde 1.80 lik kadınlar olup, zaten karınlarıda fasulye yutmuş gibi durduğu için durumu kurtarabiliyorlar.Gerçi son iki üç yıldır bizimkilerinde onlardan aşağı kalır yanları yok.
Eskiden dizilerdeki oyuncu değişimleri beni yıkar ve diziden anında kopardım.Şimdi senaristlerde saksıyı biraz işletmeye başladılar.Şimdilerde eski oyuncuyu nasıl yokkedecekleri yerine hangi yeni oyuncuyu alacaklarına odaklanıyorlar.Benim gözümde dizinin selameti buna bağlı.Mesela kavak yelleri (onunla ilgili ayrıca bir yazı yazacağım ilerleyen günlerde) dizisinden Efe'yi çıkardıkları gün Güven karakteriyle diziye yeni bir soluk getirdiler.Yeni karaktere alışamayan ve diziyi izlemeyenler de yok değil.Ama yinede reytinglerde büyük bir kayıp yaşanmadı.
Ama benim asıl bahsetmek istediğim dizi, henüz yeni sezonuna kavuşamadığımız ve benim Di'mi dinleyerek netten yeni bölümlerini izlediğim One tree hill.Orada da en başlı karakterler olan Peyton ve Lucas, diziden saçma sapan nedenlerle çıkarıldılar.Ben şahsen üzüldüm ve çok kızdım.Fakat Nathan ve Haley'ci olduğum için benim açımdan dizi bitmedi.Birde üstüne üstlük diziye katılan Robert Buckley sayesinde yeniden başladı diyebilirim.Daha evvel yeni sezonla ilgili yazıları okuduğum zaman Robert'le ilgili övgü dolu yazıları görmüştüm ama inanmamıştım.Şimdi yeni sezonu izlemeye başlayınca "işte karizma" budur dedim:)))Tabi bunda Haley'in ablası ve Robert arasındaki kimyanında payı var.
Sanıyorum yok hatta eminim çok uzattım.Ama daha da uzatasım var.Bu arada canım Di'cim bana fikir verir misin?Yabancı dizileri virüs tehdidi olmadan,en doğru çeviri ve iyi görüntüyle ve istediğim her diziyi bularak hangi adresten izleyebilirim?Şu anda bu konuda biraz sorun yaşıyorum da..
By Yu

25 Haziran 2010 Cuma

yorgunluk


Yorgunluktan resmen ölüyorum... Evet o geçen hafta sürekli şikayet ettiğim sıcaklar geçici de olsa geçti ama yerine deli gibi doluya bıraktı... Ara ara da çiseleyen yağmur... Ama önümüzdeki hafta yeniden ısınacak... Neyse bu yorgunluğumun şu an için sıcakla bir ilgisi yok... Sabahtan beri ayakta (fiilen!!) olmamla koştur koştur bir oraya bir buraya gitmemle alakalı...
Şu anda da ayaklarımı suya sokup oturduğum yerden guitar hero oynamak istiyorum:)))
Çok mu keyif insanıyım??? Yok yaaa sadece yorgunum... Hepsi bu...

By Di

22 Haziran 2010 Salı

Ah biz yada ah A.T vah M.L


Kadınları bir türlü anlayamamakdan dert yanıyor erkekler.Feminist bir tavrım yok bu gece.Hatta hak vereceğim erkeklere.Yani neredeyse.Bugün ofiste bir hadise oldu.Adına A.T diyelim.Aslında ne adı A, ne de soyadı T.Maksat ifşa etmek olsun:)))A.T bugün ofise çok sinirli geldi.Söylediğine göre erkek arkadaşı M.L onu çileden çıkarıyordu.Önce hiçbir şey konuşmak istemediğini söyledi.E bizde sormadık.Fakat o anlatmadan edemedi;)Meğersem M.L neler neler yapmamış.Dinledik,dinledik.Ama elle tutulur bir hata göremedik.Tepkimiz A.T 'yi şaşırttı.Ben aralarına sonradan katıldığım için pek karışmak istemedim.A.T çok ters tepkileri olan bir arkadaş.Belli ki M.L'nin işi zor.Aralarına hiç girmemek lazım.A.T 'ye göre erkek kadının beslediği evcil bir canlıymış.Yani en azından canlı olarak kabul ediyor.Ve nasıl bir köpecik sahibinin her arzusunu yerine getirmek zorundaysa A.T sevgilisi M.L'den de aynı performansı beklemekte...Bu sabah yaşanan sorun bir gece evvel A.T'nin istedikleri restoranda yemek yiyememiş olması.Ve tabi bunun tek sorumlusuda doktor olan M.L'nin hastanedeki yoğun tempo yüzünden rezarvasyon için geç davranması.Buna karşılık özür dilemek için koca bir çiçek ve çok daha iyi bir restoranda rezarvasyon yaptırması.Tüm günün yorgunluğuna karşın A.T'yle güzel bir akşam yemeği yemek istemesi.Ve ardından A.T'nin tüm çılgınca tepkilerine karşın onu Avrupa yakasından önce teyzesinin evine yani taaa anadolu yalasının en ucuna götürmesi.Sonrasında teyzesine gitmekden vazgeçen A.T 'yi yine Avrupa yakasına başka bir arkadaşına bırakması (Çünkü A.T çok sinirli,üzgün.İstediği restoranda yiyemediği için)Ve anadolu yakasındaki evine ancak sabah 03.00 sularında dönüp sabah 06.00'da hastaneye gitmesi.Tabi biz M.L'nin yaşadıklarını A.T sayesinde öğreniyoruz.Üstelik o bunları anlatırken tek bir an bile M.L'ye hak vermiyor.Aksine ona bu eziyeti yaptığı için zevk bile aldığını söyleyebilirim.
Şimdi ben zaten erkekleri anlayamıyorum.M.L, be adam ne halt yemeğe çekersin bu kahrı.Peki A.T'ye ne demeli?Yok bu kadınları anlamakda hakketen zor:))))Hepsini değilse de bazılarını...
By Yu

Yağmur, şimdilik lütfen yağma!!!


Ne çok şikayetim vardı sıcaklardan.Şimdi havalar daha mı serin sanki?Hem sıcak hem ıslak...Hem ben o yağmurda ıslanmayı seven,pencereden yağmuru izlerken şiirler yazan,melankoliye kapılan insanlardan değilim.Kuraklıktan da korkarım.Yağmur yağmasa olur mu?Hiç olmaz.Toprak küser,çiçek böcek,kuş,börtü,böcek küser...Susuz olmaz.Ama ya çok yağarsa.Ya can yakarsa.Evi olmayanlar varsa.Minik pisicikler,köpecikler saklanacak yer bulamazsa.Birilerinin evini su basarsa.......Biliyorum herşey kararınca güzel.Yağdın,estin,gürledin.Şimdilik git.Arada uğra.Bereket getir.Ama lütfen kimsenin canını yakma.Yağmur şimdilik lütfen yağma!!!
By Yu

kadınların giydikleri topuklu ayakkabıdan utanma sorunsalı


Evet ilginç gelecek belki ama hakikaten var böyle bir sorunsal. Kendi giydiği ayakkabının çıkardığı sesten yüzü kızaran ya da "ayy bu ayakkabı da ne kadar ses çıkarıyor!!" diyen bir kıza rastlamadınız mı hiç? Ben rastladım! Aslında topuklu ayakkabı ile yürümenin o kadar da büyük bir sıkıntı yaratmadığını düşünenlerdenim. Düşünmenin de ötesinde yürüyebiliyorum yüksek topuklularda gayet rahat bir şekilde, eğilmeden bükülmeden... Eskiden beri de giyerim. Aman kendimi hep spor ayakkabıya uyduruk converselere alıştırdım ben topuklu giyemem demeleri de çok basit gelir. Evet herkesten topuklu ayakkabı giymesini beklemiyorum. Zaten topuklu ayakkabıyı düzgün taşıyamıyorsan giymemelisin de!
Sürekli çivi topuklu ayakkabılarla gezen bir tip değilim ama en azından platformlarla ya da çok rahatsız olmayan topuklularla yürüyebilirim. Özel günlerde de hayvani topuklularla yürüyebilirim:)
Her neyse dönelim sorunumuza... Giydiğinden utanma sadece ülkemize mi özgü bilemiyorum ama mesela Rus kadınlarında olmadığından emin olabiliriz. En azından giydikleri o iğrenç kıyafetleri bile o duruşları ile sanki dünyanın en şahane şeyini taşıyormuşçasına sergilemelerinden böyle bir çıkarımda bulunabiliriz sanırım. Bizim kadınımız da kamburu çıka çıka yürümeye devam etsin ya da ödü kopsun yürürken poposu çıkacak diye. Onu da çeksin iyice öne doğru ve baston şeklini alsın hepsinin vücutları...
Neden rahat bir ülke olamıyoruz... Neden her şey tabu bizde... Neden şıkır şıkır giyinip de gezinemiyoruz... Gerçi bundan en son şikayet edecek insan olmalıyım ama benim dışımda neredeyse herkes çevremde böyle...

Bu arada internete bir göz attım da http://topuklu-ayakkabi-giymek.istiyor.us/ diye bir site bile var:) olayın vehametini siz düşünün...

Konu ile ilgili söylenecek çok şey var evet ama ben yorgunluktan mıdır nedendir bilinmez cümleleri toparlayamıyorum bir türlü... Gideyim en iyisi:) Öptüm hadi hepinizi:))
By Di

21 Haziran 2010 Pazartesi

diplomama kavuştum sonunda


İnanamıyorum hala inanamıyorum:) Sonunda diplomamı teslim aldım!!! Sevgili okulum Gazi mezuniyetimin 4. yıldönümünde nihayet diplomamı teslim edebildi!!! Ben 5. yıl teslim eder diye düşünüyordum ama kısmet 4e imiş:))
4 yıllık olan ve bir dönem uzatma ile 4,5 yılda bitirdiğim bölümüm ve devamında beklediğim 4 yıl neticesinde nihayet okulumla tamamen ilişiğimi kesebildim!!!
Ben her ne kadar bekleyen kuzugillerden olsam da bu konuda birçok şikayet yapıldı, mahkemelik olundu, köşe yazıları yazıldı... Pek de bir sonuç alınabilindiği söylenemez. Neticede her ne kadar teslim etseler çok daha işlerine gelecek bir durum olsa da nedendir bilinmez teslimatlar çok uzuyor. Hatta rektörlükteki öğrenci işlerinden sorumlu birim resmen boş boş duruyor:)) Ne bir kuyruk ne bir iş... Gerekli belgeleri götürdüm gittim aldım çıktım bu kadar basit. Tabi öncesinde biraz uğraştım. Öyle uğraşmadan olur mu hiç??!!! Önce gittim para yatırmak gerekiyormuş öğleden önce yatırayım dedim ama ne yazık ki öğrenci işlerinin 12den 13:30a kadar geniiiiiiş mi geniiiiiş bir öğlen tatilleri varmış. Yani bankada işini bir şekilde hallediyorsun ama sonrasında onların öğlen tatili bitsin diye yaklaşık 1,5 saat bekledim. (İşim tam 12de bittiğinden mütevellit!) Sonrasında da kampüste dolandım biraz sonra da kendime bir tost aldım sonra da okulumuzun bahçesinde gölge bir yer bulup oturdum tostumu yedim:) Tostumu yedim saatin geçmesini bekledim:)) Bu arada çok ilginç bir tespit: bir tostun tadı hiç mi değişmez??? Aynı ya koydukları peynir oranından tostun tadına her şey aynı... Hakikaten çok ilginç... Hatta Jeroşu aradım şu anda bizim okulda tost yiyorum tostun tadı aynı dedim:) Duygulandık bir... Ah nasıl özledim kuzumu... Pazar evlenecek... Yanında ben olamayacağım... Çok üzgünüm çok...
Sonra da teslim aldım, inceledim, başıma bir şey gelmesin diye (özellikle de diplomamın) atladım hemen eve geldim:)
İşte böyle... işte bu kadar basit... Niye beklettiklerini hala anlamıyorum bu kadar sene...

By Di

20 Haziran 2010 Pazar

insomnia


Insomnia... Dilimizde: uykusuzluk... Dünya üzerinde kaç kişide vardır ya da Türkiye'de kaç insan bu yüzden sıkıntılı zamanlar geçiriyordur bilemiyorum. Ama ben sanırım insomniaclardan biriyim... Aslında dissomnia olma ihtimalim de var. Diğer bir deyimle primer insomnia... Bilmeyenler için insomnia uyuyamama hastalığı, dissomnia ise uykuyu başlatma, sürdürme, uyku miktar ve kalitesine ilişkin bozuklukları ifade eder.
Yapılan araştırmalara göre dünyada insanların %50si yaşamının belirli bir döneminde uykusuzluk çekerken Türkiye nüfusunun %22sinin uyku bozukluğu yaşıyor. Bunların da %50si uykuya dalmada, %44ü uykuyu sürdürmede, %6sı ise hiç uyuyamamaktan şikayetçi. (Sanırım ben bu %50lik kesimle %44lük kesimin kesişim kümesinde yer alıyorum!)
Ayrıca uyku sorunu kadınlarda, yaşlılarda, günlük yaşamda pek çok sıkıntı çeken insanlarda daha yoğun görülmekte imiş.
Ne olacak canım bir gün iki gün de uyumayıver diyor olabilirsiniz. Ama uykusuzluğu hakikaten ancak yaşayan anlayabilir. Öyle ki insanın yaşam enerjisini, yaşam kalitesini çok düşüren bir hadise...
Birçok uygulanan tedavi olmasına rağmen tam olarak şu bende işe yaradı diyemem. Çünki bendeki insomnianın çıkış noktası strese dayalı olduğundan ilaç kullanayım geçsin ya da ballı süt içerim mis gibi uyurum gibi bir şey sözkonusu olamıyor. Zira birçok denediğim ilaç da oldu faydasından çok zararını gördüm! Uyku getirmesi gerektiği yerde nedendir anlamadığım bir şekilde enerji verdiğini düşünüyorum!!
Sanırım hayatımdaki stres kontrolünü ne zaman tam manasıyla gerçekleştireceğim o zaman birdaha insomnia yaşamayacağım...
Üzerinde çalışıyorum... Umarım başarırım...

By Uykusuz Di :(

19 Haziran 2010 Cumartesi

nakaratlardan potpori

bana mı yasak aşkın suçlu bu kelime ben dönüyorum kendi bedenime sen vasat birine

çok zor bazen avaz avaz susmak saklanmak kendine kendinden vazgeçmişken

beni sevemedinya şu belimi bir saramadınya o zaman e hayırlısı olsun hakkımızda

bodruma da gittik beraber istanbulda da yaşadık sorun şehirlerde değildi biz tam yalandık

ey gidi koca çınar yoksa sen de mi devrildin zamandan korkarken hepsinin önünde mi eğildin

var mı elimi tutan var mı bana dokunan var mı beni okutan var mı büyü bozucu var mı yüzüme gülen var mı beni büyüten var mu huzur üreten var mı beyin açıcı varmı

hoşçakal olacaklar sensiz olsun daha durmam boşluklarında ben unutuyorum

her bahar öncesinde kardelene dönüşmeyi kopmayı koparılmayı anlat

sorma sorma doldur boğaziçini sen doldur ben içerim efkarımla kana kana
durma durma doldur boğaziçini sen doldur ben içerim yalanlara kana kana

o derin yeşil su gözleri baksın ya da ben beni kaybeden vicdansız utansın bir ömür peşinde pervane gibi bu beden beni sevmeyen o kalpsiz utansın

tam dört yıl olmuş dün az önce fark ettim bir şeyler bıraktım bu evde cihangirde

ben burada yarına küsmüşüm yürüyorum yolda sallana sallana derdinle zindana düşmüşüm bitti hakkın da kullana kullana

sana bir önerim olacak hayatından mikropları at

durma sen de sal sensizliğini üstüme alıştım zamanla hiç üstlenmemiş suçlar üstlenmeye

günaydın geç uyandın ama bitti aslında geç bile kaldım zor uyandım ama geçti ilacın etkisi yok

duymak istiyorum duymak istiyorum kalbinde ruhumu duymak istiyorum görmek istiyorum görmek istiyorum gözümde gözünü görmek istiyorum

dört işlemden ibaret parmak hesabıyla bütün hayatım eksildikçe saatler ömrümden artıyor gelecek telaşım anlattıkça bölmüşüm umutlarımı duvarlara çarpa çarpa...

By Di


pas - soner sarıkabadayı


kendisi yazdı kendisi bozdu
kirli değil ya pastı ya tozdu
seni sevdiğim o zamanlardaki gönlüm yok artık yok
kendisi yazdı kendisi bozdu
kirli değil ya pastı ya tozdu
seni sevdiğim o zamanlardaki gönlüm yok artık yok
bir kere bile arama tuz olur o yarana
canına diğerine hükmedebiliyor
bir yolu var ama
sormadan etmeden o seni nasıl zararına verebiliyor
aramadığım yer kalmıyor seni sabahtan yatana kadar
sanırım hep seni sevecek kalbim son kez atana kadar
aramadığım yer kalmıyor seni sabahtan yatana kadar
bana göre sürer gider sönmez bu yangın ikimizi de yakana kadar
kendisi yazdı kendisi bozdu kirli değil ya pastı ya tozdu seni sevdiğim o zamanlardaki gönlüm yok artık yok
bir kere bile arama tuz olur o yarana canına ciğerine hükmedebiliyor
bir yolu var ama sormadan etmeden o seni nasıl zararına verebiliyor
aramadığım yer kalmıyor seni sabahtan yatana kadar
sanırım hep seni sevecek kalbim son kez atana kadar
aramadığım yer kalmıyor seni sabahtan yatana kadar
bana göre sürer gider sönmez bu yangın ikimizi de yakana kadar

İşte Soner Sarıkabadayı isimli yeteneğin kanıtlarından biri... Hakikaten güzel bir yetenek ve başarıya ulaşıp kendinden evvel birçok ismi başarıya taşıması da bir tesadüf olmasa gerek diye düşünüyorum. Yalnız tabi benim için en önemli gereksinimlerden bir tanesi devamlılık... Onu da ilerleyen zamanlarda göreceğiz...

By Di

18 Haziran 2010 Cuma

cep telefonundan çektiklerim...


Geçtiğimiz Eylül ayında almış olduğum canım telefonum Nokia 5730 Express Music idi. Uzun bir süredir yana doğru kayar kapaklı olup, klavyesi olan bir telefon istiyordum. 5730'da da inanılmaz özellikler vardı. Aslında birçoğunu aldıktan sonra fark etmiştim.
Bir kere 3G'li idi ve ilk görüntülü konuşma deneyimimi kendisiyle yaşadım.
İçinde müthiş oyunlar vardı ki buna fifa da dahil ayrıca oviden sürekli oyun indirebiliyordum.
Oviden ayrıca çok güzel temalar, müzikler, resimler de indiriyordum.
Ses kalitesi inanılmazdı. Sonuçta express music serisi olduğu için bundan her alanda yararlandığımı söyleyebilirim. Her ne kadar ipodum olsa da banyoya bile girerken express musicimi açıp bir yandan dinleyip bir yandan duş alıyordum.
Kayar kapak için almış olsam da en başta sonrasında beni çok baymıştı kayar kapak işi ve pek kullanmıyordum.
Takvimi çok başarılıydı ve tüm eventlerimi kaydetmiştim.
Ararken arayanın adını söyleme gibi harika bir özelliği vardı kimi nokialarda olan bir özellik kendisi.
Wi-fi vardı ve oldukça başarılıydı.
Kendiliğinden yüklü msni, facebooku vardı.
Bunlar ve sayamayacağım birsürü özelliği vardı ve kendisi elim ayağım olmuştu. Diyorumya banyoya bile birlikte giriyorduk!
Derken o kara gün geldi çattı ve telefonuma bir şeyler oldu. Titreşimi bozuldu!!! Her şey olduğu gibi yerinde duruyordu ancak telefonumun titreşimi çalışmıyordu. Her KVK garantili telefon gibi o da servise götürüldü tarafımdan. Ne kadar sürebilirdi ki en fazla yani?? İki hafta, bilemedin bir ay değil mi??? Belki inanmayacaksınız ama 6 Nisanda vermiş olduğum telefonum bugün 18 Haziran ve hala elimde değil!!! Üstelik her seferinde bilgi almak için aradığımda ya muhattap bulamadım kendime ya da doğru düzgün bilgi vermediler. Kendilerinin bir zahmet arayıp da bilgilendirme yapmamalarından bahsetmiyorum bile!!!
Her neyse, şöyle olmuş, ilk iki hafta ila bir aylık süre zarfında yedek parça istetilmiş finlandiyadan. Sonunda gelmiş ve zavallı telefonumla uyum sağlayamadığından sıfırı gelecekmiş. O zamandan beri de sıfırının gelmesini bekliyormuşum! İthalat işlemleri çok zorlaştırılmışmış tuş takımını bile ayrı ayrı inceleyip öyle ülkeye sokuyorlarmış falan filan.... Ama bu kadar mı zor! ülkede olan herhangi bir express music i teslim edin yani ya da para iadesi yapın değil mi beni bu kadar zamandır perişan etmenizi açıklayacak hiçbir özür yok ortada... Ne olacak nasıl sonuçlanacak hala emin değilim... Ama birçok sitede o kadar çok şikayette bulunduk ki sonuçta iki gün kadar önce bizi aradılar (ilk kez!) efendim yok işte acil notu düşüldü de sizin işleminize şöyle de böyle de dediler... Acil hali bu ise normal çalışma şekillerini merak etmiyorum kesinlikle!!!
İşte böyle. Tek istediğim şu anda düzgün bir telefona kavuşmak... Bıktım kvkdan da nokiadan da...

By Di

17 Haziran 2010 Perşembe


Ah Josh vah Josh!Ne vardı birkaç sene daha bekleseydin?Oscarlık bir film çekip yanına gelmeme az kalmıştı.Ben sana bu kadar değer verirken sen neden Fergieyi seçtin?



Di'cim bitanem fergienin adı geçince yazmadan edemedim.Ben bir ara nasıl hayranıydım bu adamın.Çokda beklentim vardı.Ama ne yaptı Josh?Fergieyi aldı ve kariyerine tek düze romantik komedilerle devam etti.Çok hayal kırıklığına uğradım çok.Ama kabul etmeliyim.Hala çok yakışıklı bir adam:)))

tell me quando quando quandooooo


tell me quando quando quandooooo
Her ne kadar Fergie'yi bir türlü beğenemesem de bu şarkısı çok hoşuma gitti. Böyle bir de yumuşacık bir şarkı. Aslında parça Nelly Furtado ile Michael Buble'ın 2006da yapmış olduğu düetin ta kendisi. Ama Fergie versiyonu da ciddi manada başarılı. O zaman sözlerini de yazayım tam olsun:)

tell me when will you be mine
tell me quando quando quando
we can share a love devine
please don't make me wait again

when will you say yes to me
tell me quando quando quando
you mean happiness to me
oh my lover tell me when

every moments a day
every day seems a lifetime
let me show you the way
to a joy beyond compare

i can't wait a moment more
tell me quando quando quando
say its me that you adore
and then darling tell me when

every moments a day
every day seems a lifetime
let me show you the way
to a joy beyond compare

i can't wait a moment more
tell me quando quando quando
say its me that you adore
and then darling tell me when

whoa lover tell me when
oh darling tell me when
oh come on tell me when
yea tell me when

Bu arada Fergie'nin güzel bir fotoğrafını ekleyeyim diye çok aradım ama sanırım olmayan bir şeyi fazla da aramamak lazım:)) İdare edeceksiniz artık bununla.

By Di

evcilik oyunu


Bu programı ilk izlediğim zamanlarda favori çiftim Kendi&Yiğit idi. Yıldız&Sertaça gıcık olup, Bahar&Mert'in kavgalarından gına gelmişti. Hakan&Tuğçeye karşı da nötrdüm. Birkaç gündür geceleri yatarken izliyorum ve hissiyatımda büyük ölçüde değişme var. Şöyle ki; Kendi&Yiğit'i hala çok tatlı buluyorum hatta Yiğit ideal ev erkeği. Kendi de tam işini bilen kız tiplerinden ama o kadar sevimli ki kızmıyorsunuz bile... Yıldız&Sertaç'a hala kılım ve çok yapmacık buluyorum. Bahar&Mert'i ayırmama gerek kalmadı zaten ayrıldılar!!?? Ama Bahar terapiste gitmeye başladı!!??? Nereye varacak o konu bilemiyorum. Hakan&Tuğçe'yi ise şu anda best çift olarak görüyorum. Yani daha uyumlu ve normal gibiler diğerlerine göre belki de o yüzden öyle geliyordur bana ama sonuçta onlar birinci olur gibi geliyor bana... Artık göreceğiz. Gerçi ben bir programı/diziyi ne kadar düzenli izlerim o bilinmez ama sonucu öğreniriz bir şekilde. Olmadı Yu'mdan yardım isterim:))
Neredesin fıstığım??? Özledim seni valla...

By Di

küçük heyecanlar, kocaman kocaman mutluluklar


Hep mutsuzluklardan, hastalıklardan bahsedecek değilizya. Biraz da küçük küçük gibi görünen ama kocaman mutlu eden güzelliklerden bahsedelim...

Bilgisayarım her ne kadar cozurdasa da geldi ve kucağımda şu anda... Hele bir de annemin miniminnacık notebookundan sonra dev gibi geliyor.
Fotoğraf makinam tamirde de olsa yerine eski makinamı kullanıyorum bu ara... Mutluyum. Nostalji yaptım biraz:)
Cep telefonum gelemese de bir türlü şimdi yeni bir telefon almanın heyecanı içindeyim. Ne alayım diye elektronik marketleri gezip duruyorum, internetten bakınıyorum sürekli...
Şu anda annecikle oturmuş aşk-ı memnu izliyoruz. Bu bile bütün her şey bir yana keyif...
Yarın sevgilim geliyor Batman'dan. Belki haftasonu wii oynayacağız.
Wii demişken bir hafta olacak wiiyi alalı, çok eğleniyorum onunla da...
Bu arada az önce bir fragman gördüm sanırım Romantik Komedi filmini dizi yapmışlar Küçük Sırlar diye.
Bugün kandil ve insanın içini huzurla dolduruyor...
An itibariyle hava sıcaklığı bütün günün en iyi saati.
Saçlarım geri uzadı ve eski rapunzel hallerime geri döndüm. Bu arada saçımın çabuk uzadığını da resmi olarak kanıtlamış oldum:))))
Ankarada yaşamanın en güzel yanı Ankara Simitine her an ulaşabilme imkanına sahibim ve hakikaten simiti çok seviyorum:)))

İşte bu ve bunun gibi onlarca küçük küçük mutluluklarım var şu anda...
Her biri küçük kıpırtılar yaratıyor bende...

By Di

sıkıntılar, mutsuzluklar


Mutluyum, süperim, çok şahaneyim de ufak tefek sıkıntılarım var şu anda. Mesela boğazım ağrıyor. Zaten kronik şiş olan bademciklerim şu anda ağzımdan çıkmak üzereler (evet Haziran'ın ortasında bana acımıyorlar) Diyeceksiniz ki soğuk bir şeyler içtin ondan. Belki çok çok büyük bir konuşma gibi gelecek size ama "hayatımda hiç soğuk bir şey yemedim ve içmedim! soğuk su içmek gibi bir alışkanlığım da hiç olmadı. sıcak için de aynıları geçerli."
Evet tüketim maddelerini oda sıcaklığında tüketme eğilimindeyimdir hatta dolaptan çıkarılmış şeyleri yiyemediğimden saatler önce çıkarır tezgaha koyarım sırf bu yüzden bozduğum yemek çok olmuştur:(
Neyse dönelim konumuza boğazım ağrıyor ve ara ara öksürüyorum. Geçen sene de yazın ortasında faranjit geçirmiştim dünya kadar ilaç iğne vb kullanıp en sonunda lanet olsun iyileşmiyor ben de kendi haline bırakacağım artık deyip bırakmıştım iyileşmeye çabalamayı. Hatta Bodrumda hiç alakasız başka bir rahatsızlığım olup da sağlık ocağına gittiğimizde aaa faranjitsiniz siz demişti. Adama asıl sorunumun faranjit olmadığını diğer hastalığıma bakması gerektiğini söylediğimde ciddiye almamıştı... Umarım bu sene de benzer şeyleri yaşamam. Zira yazın hiç çekilmiyor hastalık...
Bir sıkıntım daha var o da burnumun içi nedenini bir türlü anlayamadığım şekilde tekrar yara oldu. O kadar iğrenç bir acısı var ki bir de içiniz gıdıklanıyor, nefes alırken bile almasam mı ya diyorsunuz...
Diğer bir sıkıntım sıcaklarla alakalı. Geceleri sıcaktan uyuyamıyorum! Sağa dön sola dön derken saatler geçiyor. İşin kötü yanı yatağım da gıcır gıcır gıcırdıyor benim uykumu kaçırdığı yetmezmiş gibi bütün komşuları da ayağa kaldırdığına eminim. Aslında geçen sene bir ara gidip yeni bir yatak almayı düşünüyordum ama bu aralar pek iyi bir yatırım olmayacağını düşündüm. Sonra atılıp gidecek o yatak...
Sağlık dışı da birtakım sıkıntılarım mevcut.
Mesela bilgisayarım tamire gidip gelmesine rağmen hala ara ara fanlarından cozurtular çıkarıyor ve tam olarak ne olduğunu saptayabilmiş değilim.
Yeni fotoğraf makinamı fajita'ya düşürdüğümden objektifi açılmıyordu. Onu da servise verdim ama ne zaman geleceğini bilemiyorum.
Cep telefonum konusuna girmek bile istemiyorum. Çünki neredeyse 3. ay dolacak ama hala telefonum serviste ve hala daha ithal edilme işlemleriyle uğraşılıyor. Kendisi başlı başına bir yazı olabilecek kadar çok ayrıntıya sahip. Bilahere anlatırım.
Odamdaki gereksiz ıvır zıvırlardan ve sayısız hatıralarımdan arınmam lazım. Bu kadar çok eşya hem yoruyor hem de hareket serbestisini ortadan kaldırıyor.
KPSS denilen iğrenç sınava yaklaşık 3 hafta kaldı. Ama sanırım eskisi kadar umursamıyorum. Bu sıcakta nasıl ruh halimi toparlayacağım onunla ilgili de herhangi bir fikre sahip değilim.
Daha birsürü mutsuzluk kaynağı ekleyebilirim buraya. Ama bu hep negatif yaklaşıyorum her şeye anlamına gelmiyor tabi. Mutluluklarımla ilgili de bir liste yapacağım pek yakında:) Beni bekleyin anacım:)))
Öptüm hepinizi muk muk muk

By Di

Bu gece Kandil:)))

Bu akşam Regaip Kandili:)))Kocaman bir dileğim var.Kandille birlikde dünyaya barış gelsin:)))Çok ütopik de olsa kavgalar,felaketler,şiddet,ölüm hepimizden uzak olsun:)))Askerlik altı ay bilemedin on beş ay yapılan ve sonrasında anıları eşe dosta anlatılmak suretiyle yadedilen bir hadise olsun.Lütfen artık kimse şehit olmasın.Nükleer silahlar yapmakla kafayı yiyenler o işi bırakıp birazda şu dünyayı çevre felaketlerinden nasıl korumalı diye düşünsün.Ve hatta o kadar kafaları bilime basıyorsa şu Meksika körfezinde, 20 nisandan beri yaşanan felakete bir çözüm bulsunlar.Ve lütfen umursamazlık yüzünden yaşanan korkunç olaylar felaket olarak adlandırılmasın.Siyasiler laf ebeliğinden kurtulsun ve icraata geçsin.İşsizlik saçmalığı bitsin ve hükümet gerekli arzı artık sağlasın.Lütfen artık birileri dini duygularımızıda milli duygularımızıda sömürsesin:(((

Sanırım gerçekten de kocaman bir dilek oldu:)))Son olarak ailelerimizle ve tüm sevdiklerimizle sağlıklı,mutlu,huzurlu yaşayalım:)))Zaten hayat dediğin hadise kaç yıl ki...Onu da yavru ceylan gibi ürkek ve ıstıraplı bakışlarla geçirmeyelim.
By Yu

ben Mozambik'teyim

Ben "Mozambik"e gidiyorum arkadaş. Resmen hayran kaldım fotoğraflarına bakınca... Biz de burada kuru kuru havada ölelim... Yine dışarılarda sıcak havada ölmeden cehenneme gitmenin ne demek olduğu deneyimini yaşadım. Veee şimdi canım evimdeyim. Ya ev ne kadar güzel bir şey! Çok evcimen bir tip de değilimdir ama eve girer girmez o üstüme yapışan huzur hissine bayılıyorum. İnsanın evinde hayal kurması bile bambaşka oluyor. Mesela gözlerimi kapatıp şu anda kendimi Mozambik'te düşünüyorum. Ha gitmişim ha düşünmüşüm, aynı hissiyat! Tamam biraz abartıyor olabilirim ama araştırmacılar iyi kurulan hayallerin gerçek hislerle aynı olacağını söylüyor. Yani şöyle ki vücutta hemen hemen aynı salgıları salgılayacağı, aynı mutluluk hissini vereceği...
Ben şu anda Mozambik'teyim!!! Siz neredesiniz??

By Di

Klimalı hayat oh ne rahat ama ......


İstanbul, sana ne kadar hayranım sen çok iyi biliyorsun.Fakat çok sıcaksın bu aralar...Kışın biz, o çok yüksek doğal gaz paralarını öderkende çok soğuktun:(((
Klima denen hadise sağlıklı mı?Hiç sanmıyorum.Öyle sıcak ki oh demek için bire bir.Ama şu anda nasıl üşüyorum ben.Boğazım ağrıyor:(((Sabah evden çıkarken antibiyotiğimi almayı unuttum.Öğlen yemeğe çıkmadım.Çünkü dışardaki havayla yüzleşmeye cesaretim yoktu.Şu an gayet kutuplar formatındayım.Üşüyorum ve aynen yandaki resimdeki çelik gibi bir battaniye,yumuşak bir koltuk,sıcak çikolata ve sıcak su torbasına ihtiyacım var.Ve şu anda aynen böyle şaşı beş görünüyorum.Üstelik akşam için okuldan arkadaşlarıma bir çay sözü verdim.Gitmek zorundayım çünkü bir tanesi üç ay İstanbul'da olmayacak.
Şimdi en büyük sorunum, bu pek serin havadan dışarıya nasıl çıkacağım.Bunun bir alışma yöntemi ıvırı kıvırı yok mu?Ana kapıdan çıkarken her uzvumu ayrı ayrı mı çıkaracağım?Taaaa Kozyatağından Kadıköye nasıl gideceğim?Evde normal bir serinlikte,tatlı bir uyku ve bir ıhlamur........Çok şey mi istiyorum bu gece için?
By Yu

16 Haziran 2010 Çarşamba

I want to ama impossible sanırım


Şu doktorların gerim gerim gerilerek yaptıkları açıklamalara ifrit oluyorum.Neymiş efenim; sağlıklı yaşamak için sinir,stresden uzak durmak gerekiyormuş.Tamam da hemşerim burası Türkiye.Gülünecek o kadar çok halimiz var ki...Zaten hep gülüyoruz ağlanacak halimize...
Yinede doktor tavsiyesi ile şu ahir ömrüme bir katkım olsun diye beni sinir ve stresden uzak tutacakları listeledim.
Madde1:Kendi bilgisarıma kendim format atsam
Kıyameti bekler gibi önümdeki ekrana bakıp ekranın kararmasını,acayip sesler çıkmasını,yazıların aşağı doğru akıp gitmesini bekliyorum.Olmamış hadise değil.Dünya para verip virüs programı bile aldım.Ama internet ayrı bir dünya.Tamamen güvende olmak mümkün değil.Her an herşey olabilir...
Duydum ki istersek fotmatı evde kendimizde atabiliyormuşuz.Öyleyse bu benim için mucizevi bir buluş.Ben bunu yapar hatta ticarete döker başka insanları sinir stres sahibi bile yaparım.
Artık sinir olmamak ve teknik servise kamyonla para ödememek isityorum:(((
Madde2:Kendi saçımı kendim kessem
Eğer bunun bir okulu,sertifika programı,semineri ıvırı kıvırı varsa lütfen söyleyin.Hemen giderim.Tüm istediğim saçımın kırıklarını aldırmak ve kahkülümün ucundan azıcık kestirmek.Bu kadarını bile başaramamalarını anlayamıyorum.Altı üstü ayda bir kez kuaföre gidiyorum ve onda da bütün bir aya yetecek stres biriktiriyorum:((
Madde3:Kendi söküğümü kendim diksem
Ah kafam ah!Ortaokulda iş teknik denen o pek faydalı dersden sürekli kaçtım.İyi mi oldu?Şimdi bir iğne,bir iplik tutamaz haldeyim.
Neden bilmiyorum.Çok kısa değilim.Gerçi uzunda sayılmam.Ama kardeşim hiç mi boyuma uygun bir pantolan yok?Hep mi paça boyu yaptırmak zorundayım ve terzi o körolası paçayı neden hep istediğimden kısa yapıyor?
Sorular,sorular,sorular..
Madde4:Kendi evcil hayvanlarımı kendim tedavi etsem
Mesleğe saygım var.Veteriner olmak zor iş.Birde doktor olacağına veteriner olup ömür boyu sıkıntı çekenler var.Sanıyorum ben böyle adamlara denk geliyorum.Ömrü boyunca yaşadığı aşağılanmaların acısını benden çıkarmakda sakınca görmeyen bu veterinerlere ifritim:(((Keşke açık öğretim veterinerlik fakültesi açılsa.Hemen yazılırım.Böylelikle insanlara verilen ilaçları hayvanlara uygulayan ve asla faydası olmadığı halde beni kandıran gereksiz adamlardan kurtlulurum:(((Param da cebimde kalır...
Madde5:Kendi veskalık fotoğrafımı kendim çeksem
Fotojenik bir insanım:)))Yada kendimi öyle sanıyorum.Ama vesikalık fotoğraflarım tam bir facia.O loş odaya girer girmez kendimi kötü yola düşmüş gibi hissediyorum.Gülsem mi yoksa gülmesem mi?Zaten resimlerime bakılırsa bakışlarımdan ne kadar çile çektiğim anlaşılabilir.Ayrıca vesikalıkların ne işe yaradığınıda anlamıyorum.Hatta çoğunun çöpe atıldığına bile eminim.Birde altı aydan uzun süre önce çekilmiş olanlar kabul edilmiyor:(((
Beni sinir edenler sadece bunlar mı?Elbette ki değil.Ama en azından bunları yaparsam ömrümün 5 yıl uzayacağına eminim:)))
By Yu

15 Haziran 2010 Salı

aman aman sağlıklı yaşam


Amerikan "askmen" sitesi uzun ve sağlıklı yaşamın sırlarını 7 başlık altında toplamış.

İşte ben de size ömrünüze ömür katacak mucize formülü veriyorum(!) :

1-Uykunuz düzenli olsun.
Amerika’daki Virginia Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre düzenli uyuyanlar daha çok yaşıyor.


2- Hangi yaşta olursanız olun spor yapın.
İsveç'teki Uppsala Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, spor yapmak ömrü uzatıyor. Spor yapanlar, spor yapmayanlara oranla 5 yıl daha fazla yaşıyor.

3- Güne mutlaka kahvaltıyla başlayın.
Amerika’daki Boston Üniversitesi’nin araştırmasına göre kahvaltı yapmayan kişilerin öğrenme yeteneklerinde azalma görülüyor.

4- Dişlerinizi fırçalayın.
Düzenli diş fırçalamak ve diş ipi kullanmak kalp krizi riskini azaltıyor.

5- - Bol bol öpüşün.
Amerika'daki Cinsel Davranış Kurumu'nun araştırmasına göre bol bol öpüşmek insan ömrünü 5 yıl uzatıyor.

6- Yüzünüzden gülümseme eksik olmasın.
Kan dolaşımını hızlandıran gülümseme ömrü 7 yıl uzatıyor.

7- İyi arkadaşlara sahip olun.
İnsanın hayatta güvenebileceği dostlarının olması stresi azaltarak ömrünü uzatıyor.


Aslında çok hoş harika yapalım uygulayalım desek de ilk okuyuşumuzda bazı maddeleri sorgulamadan edemiyor insan. Mesela iyi arkadaşlara sahip olun. İnsanın elinde midir iyi arkadaşlara sahip olmak. Yani evet kötülerden mümkün mertebe uzak durabilirsiniz ama kötüleri verip yenilerini alalım demek de pek mümkün olmaz herhalde...

Yüzünüzde gülümseme eksik olmasın tamamen Avrupalı ve Amerikalı toplumların satış felsefesi gibi geldi bana. Yani ortadoğu ülkeleri biraz daha farklıdır. Sürekli sırıtık gezen insanlara pek iyi bakılmaz. Biraz daha ağır olması beklenir insanların. O yüzden bir bakışıyla birçok şey yaptırabilir liderler.

Bol bol öpüşün'ü yorumlamak bile istemiyorum çünki çok yere çekilebilir. Mesela tokalaşma ve beraberinde gelen öpüşme mi yoksa sevgili öpüşmesi mi?? Biraz daha açmak lazım sanırım konuyu. Ama pek bir yapış yapış geldi bana.

Bu maddeler arasında en ilginç olanı herhalde diş fırçalamanın kalp riskini azalttığıyla ilgili olanı ki nasıl bir bağlantı olduğunu cidden merak ettim.

Bu arada hangi yaşta olursanız olun spor yapın'a katılıyorum. Her eve bir wii kampanyası başlatmak istiyorum:) Dün mesela çok güzel boks yaptım:)) Rakibimin ağzını burnunu dağıttım:)))

Kısacası güzel fikirler de biraz daha ayrıntılı bir şekilde açıklamalı diye düşünüyorum. Ayrıca bizim toplumumuza da uyarlanmalı.


By Di

sıcak bir gün daha


Sabah haberlerini izlerken İstanbul'da havanın 37 dereceye kadar ulaşabileceğini söyledi (tabi nemin de etkisiyle) Sanırım bu adam gibi yapmak lazım ama kamuya açık alanda ne kadar mümkün olur bilemiyorum! :)))

Ben de Ankarada yine günün en sıcak saatlerinin birinde dışarı çıkacağım. Hatta şimdiden su mu depolasam dedim bünyeye. Bu sefer de sık sık tuvalet ihtiyacı oluşabilir. Ki öyle bir bünyeye sahibim ki bir bardak su içip beş kere tuvalete gidebiliyorum!!! Bir de amele yanığı gibi bir takıntım var. Ondan kaçmak için garip garip yollardan gidiyorum, 50 faktörden aşağı kremle banyo yapmadan evden dışarı çıkmıyorum.

Bu arada Özgün söz verdi (bana değil ama olsun) dalga, deniz sesleri çekip telefonuna gelince dinletecek bize:))) Denizi özledim hem sesini, hem kokusunu, hem derin maviliğini...

By Di

G.G


Bir çokları eleştiriyor..Gossip Girl'ü sevenden çok sevmeyen var.Yada öyle söylüyorlar.Dedikodu, insanlar için en yasaklı konu.Bir kere ayıp,günah...Ama çoğunluk yapmıyor mu?Her ayıp gibi buda cazip değil mi?Evet çok cesur bir dizi.Ama çoğu Türk dizisinden daha masum.Çünkü biz Türk dizilerinin örtülü mesajlarını göremiyoruz.Eğer görseydik daha birkaç hafta önce ufacık bir çocuk, kurtlar vadisi dizisinde "bla blaaa" karakterinin intahar metodunu taklit etmek suretiyle ölmezdi.Ne büyük bir acı.Şimdi bu ayıp değil mi?Şu rütük, işine göre yasaklamıyor mu?Gossip Girl'ü herkes izliyor.Ama sorun kimse söylemez.Sözde yalan kötü.Hiç yalan söylemeden yaşamak mümkün mü?

G.G izlemek kimsenin ahlakını bozmaz.Mesela olumlu anlamda moda zevkinizi bile geliştirebilir.Yada yabancı dilinizi:)))Bizim ülkemizdeki çoğu diziyle kıyaslandığında manhattan sosyetesi gençlerinin melek kanatlarını bile görebilirsiniz;)


By Yu

YİNE SANA DAİR


YİNE SANA DAİR

Sende; ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini

Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,

Sende uzaklığı,

Sende;ben imkansızlığı seviyorum.


Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine

Ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,

Ve bir avcı iştahıyla etini dişlemek senin.


Sende; ben, imkansızlığı seviyorum,

Fakat asla ümitsizliği değil...


Nazım Hikmet Ran


Güzel insan, nasıl da kıymetini bilemediğimiz adamlardansın sen..Yada kadınlar..Tüm kıymeti bilinemeyenler.En değersizler baş tacı edilirken haksızlık üstüne haksızlık edilenler.Şimdi birçok şeyi kaybettiysek,şimdi biz öyle gül bahçeleri içinde değilsek, sana ve senin gibilere yaptıklarımızdandır.Hadi onlar senin kıymetini bilemeyecek kadar kördüler,sağırdılar ya bizim gibiler.Neden bağıramadık senin adını avaz avaz.Neden seni daha da çok konuşmadık,anlatmadık yenilere...
Şiirlerini her okuyuşumda başka başka anlamlar farkediyorum. Sözler içime işliyor.Kim senin gibi güzel seslenir sevgiliye, böylesi içten böylesi sevdalı...Kim sana kötü adam diyebilir.Nasıl seni vatanından edebilir.Uzaklara sürebilir.Hep olması gereken adamlardansın sen.Ama her öyle adam gibi bize küsüp erken gidenlerdensin...


By Yu


güzel bir uykunun ardından



Bugün bir ara dışarı çıktım. Daha doğrusu sabahtan öğlene kadar. Dışarısı o kadar korkunçtu ki... Sıcaktan asfalta yapışacağım sandım. Sonra eve geldim. Bir mide bulantısı ve yanması... Dedim yatayım ben en iyisi. Gittim yattım. Bu sırada telefonumun şarjı bitmiş. Kapanmış. Deli gibi herkes beni aramış. Annem, sevgilim, sevgilimin annesi:))) Bütün dünya alem. Ben aslında ara ara duydum ev telefonunun da çaldığını ama o kadar içim geçmişti ki kalkacak gücüm yoktu. Kalktım patır patır mesajlar gelmeye başladı kim aramıştan:)))
Hala da yorgun hissediyorum kendimi. Halbuki ne güzeldi yağmurluydu hava... Serindi. Öyle devam etseydi. Yaz sıcakları gelmeseydi... :(

Valla dikkat etmek lazım yaz sıcaklarına. İnsanı bunaltmasının çok ötesinde vücut dengeyi ayarlamakta güçlük çekiyor. Mümkün mertebe güneşte kalmamak lazım. Bir de tabi bol bol su tüketmek...


By Di

mırrr mırrr



Mırrr mır mırrrrr
mırrrr mırrrr
Sakin ve içten mırıltılar...
Şimdi neler oluyor diyorsunuz. Çok güzel bir alıntı okudum Suna Kıraç'tan ve gerçekten çok etkilendim. Noktasına dokunmadan paylaşmak istiyorum. Buyrun okuyun...

Mırrr Mırrr:

Aralarındaki anlaşma şuydu.Kavga ettikleri zaman kim kendini haksız görürse, ötekini arayacak ve kedi diliyle konuşacaktı.

Yani ona "Mırr" diyecek ve barışacaklardı.

Birbirlerini çok seviyorlardı.

Her seven gibi ara sıra münakaşaları, gerginlikleri oluyordu.

Ama her defasında bu "Mırrlama" harikulade bir maymuncuk gibi bütün gerginlikleri açıyor, işler yoluna giriyordu.

Evliliklerinin altın parolası buydu.

Küçük bir kedi "Mırrlaması"...

Kendi deyişleriyle, "Böylece aralarındaki gerginlik yumuşatılıyor, normal hayata dönüyorlardı".

Bu aslında, "Senin çabanı takdir ediyorum" anlamına geliyordu.

Öteki için de "Özrünü kabul ediyorum"...

Bu anlaşmanın tek şartı vardı.

İkisinden birisi mutlaka "Mırr" diyecekti.

Sonra bir gün ilginç bir şey oldu.

Yine bir gerginlik günüydü.

Arada negatif rüzgárlar esmiş, gergin elektrikler gidip gelmişti.

Hafiften bir küskünlük yani.

Herkes kendi yoluna gitmişti.

Durumu düzeltmek için, ikisinden birinin ötekini arayıp "Mırr" demesi gerekiyordu.

Ama bunu kim diyecekti?

Kadın, düşündü.

Derinlemesine düşündü.

Tarafsız olmaya çalıştı.

Sonunda kararını verdi.

Kabahatli kendisiydi ve onun telefonu açıp "Mırr" demesi gerekiyordu.

Statüsü şuymuş, buymuş hiç umurunda değildi.

Kadınlık gururuymuş, erkeğin alttan alması gerekirmiş gibi, kıymeti kendinden menkul psikolojik kanunların hiçbirine sığınmadı.

Eli telefona gitti ve numaraları çevirdi.

O daha telefon açılıp karşıdan "Alo" sesi gelmeden, parolayı verdi:

"Mırrr..."

Hayret...

Karşıdan soluk sesi bile gelmedi.

Bunun üzerine tekrarladı.

"Mırrr..."

Yine ses yok.

Oysa o, bir "Mırr" değil, iki, üç, hatta beş "Mırr" sesi bekliyordu.

Kendi kendine derin bir iç muhasebeye girişti.

Acaba onu gerçekten bu kadar çok mu kırmıştı?

Gerçekten bu kadar ağır sözler mi söylemişti?

Artık geri dönüş yok muydu?

İşte tam bu muhasebenin ortasında, ahizenin öteki tarafından, çok cılız bir ses geldi:

"Mırr..."

Ses çok ama çok cılızdı.

Hatta o günün teknik imkánlarında, telefonun zırıltısı bile o "Mıırr"dan daha kuvvetliydi.

Gerçek bir "Mırr" mı yoksa "zoraki" mi?

Sorunun gerçek cevabını akşam evde öğrenecekti.

Erkek, Türkiye’nin en büyük, en efsane şirketinin başındaydı.

Çok önemli bir toplantıdaydı.

Etrafı şirketin en baba isimleriyle doluydu.

Sekreterine, "Telefonda kimseyi bağlamayın" talimatı vermişti.

İşte telefon böyle bir ortamdaydı.

Sekreter, ürkek bir sesle, "Ama efendim, arayan Hanımefendi" diyordu.

Ahizeyi eline aldı ve gelen sesi duydu:

"Mırr..."

Etrafına baktı.

Şirketin bütün büyük müdürleri kendine bakıyordu.

Bir tarafta dünyalar kadar sevdiği karısı.

Öteki tarafta kendisi kadar sevdiği karizması.

Bir saniye bile düşünmedi.

Telefonu ağzına yapıştırdı ve ancak onun duyabileceği bir sesle "Mırrr" diye fısıldadı.

Olayın gerisini akşam evde karısına anlattı...

Kocasını arayan kadın Suna Kıraç’tı.

Koç topluluğunun en efsanevi isimlerinden biri. Vehbi Koç’un kızı.

Aradığı kişi kocası İnan Kıraç’tı.

Koç Grubu’nun en üst düzey yöneticisi.

Suna Kıraç yıllar sonra şunu söyleyecekti:

"Her çiftin gündelik yaşamda kendilerine özgü bir dilinin olduğuna inanırım."

Onlarınki "kedi diliydi"...Suna KIRAÇ'tan Alıntı..

By Di

Bugün uzaklara gidesim var...Çok değil altı saatlik bir yol bana yeter.Hatta uçarak üç saatte orada olabilirim;)Wii partisini kaçırmak istemiyorum...Yoldaş'ı guitor heroda yenmek istiyorum:)))Keşke mümkün olsa...En çok seni özlediğim için...Yapacak ne çok şey var,söylenecek çok söz...Ama çocukluğumuzdaki bütün planlarımız hala geçerli..Birgün ailelerimizi ve çok sevdiğimiz dostlarımızı yanımıza alarak,bir sahil kasabasında huzurlu bir hayata başlayacağız.O zaman Mersin'deki gibi sabah erkenden uyanıp,beyaz tenteneli güneş şapkaları giyerek sahilde uzun yürüyüşler yapacağız....Çocukluk arkadaşım,benim can dostum iyki varsın:)))

14 Haziran 2010 Pazartesi

bugün de böyleydi

Ankara! Aslında Ankara demem ne kadar doğru bilmiyorum çünki bu sıralar evden çok da çıktığım yok. Bizim ev diye de başlayabilirim. Çok da memnunum bu halimden çünki dışarıların sıcak olduğunu söylüyorlar ki benim gibi sıcaktan hiç hoşlanmayan ve rahatsız olan biri için gayet iyi. Çünki evimiz serin ve hatta hala uzun kollularla gezebiliyorum. (Evin içindeki de ne kadar gezme sayılır bilemedim şimdi:) )
Geçtiğimiz perşembe Onur tavşanını bıraktı. Gün içerisinde biraz onunla ilgileniyorum. Umarım bugün alacak! Çünki her ne kadar çok tatlı bir hayvan olsa da kokusundan bunaldım. Bu arada ben bu satırları yazarken içeriden poşet sesleri geliyordu o ne diye içeri bakmaya gittiğimde o da nesi?!! Bizim ufaklık yakalamış kafesin kenarından poşetin birini kemiriyor:D
Eğlensin bakalım afacan:) Karışmadım. Poşet yiyip ölmez değil mi?? Bir de elalemin tavşanı, bakıp bakıp son gün öldürmeyeyim:)))

By Di

Altı Küçük Mutluluk


Eve dönmeye daha çok var.Bugün nedense çok yoruldum.Pazartesi diye mi yoksa bu sıcaklarla mı başım dertte?Eve dönüp pijamamı giyip,birde güzel bir çay demlemek istiyorum.Üzerine annemle keyifli bir sohbet de doğrusu iyi gider.Mümkünse bu akşam haberleri izlemeyeyim.Daha ne olmuş diye merak etmeyeyim.Ben hala umudumu yitirmedim.Birgün, çoo uzak birgün alacağımız haberlerin çoğunun güzel olacağına inanıyorum.Yada en azından insanların ufak tefek ihmallerle ve kocaman ihtiraslarla neden oldukları korkunçluklara şahit olmayacağız.

Dün kursdan eve döndüğümde hep görmek istediğim güzel haberlerden birine denk geldim.Nilüfer'in İran pisisi Prenses'in altı minik yavrusunun resimlerini gazetede görünce içim kıpır kıpır oldu.Artık evde sekiz kedisi olduğunu,onlarla ve kızı Ayşe Nazlı ile çok mutlu yaşadıklarını okudum.Üstelik Nilüfer sokakdaki pisicikleride besliyormuş.Barınakların o çok kötü durumunuda anlatmış.Barnaklarda ki miniklerin çok kısıtlı imkanları olduğunu söylemiş.Bazen sadece kuru ekmekle besleniyorlarmış.En azından başlarını sokacak bir evleri var demiş.Bilyorum ki Nilüfer'in kocaman bir yüreği var.Röportajın içeriği evdeki pisileri olduğu için sadece bunun üzerine konuşmuş olsada onun Ayşe Nazlı'ya hediye ettiği güzel hayatın hepimiz farkındayız.Çocukların başlarını soktukları yuvaların da öyle çok harikulade olmadığını hepimiz görüyoruz.Tabi en çok müdahele etmesi gerekenler,koltuk sahipleri gözlerini sıkıca yumuyorlar.Diyorum ya Nilüfer kocaman yüreğiyle dünyanın güzel bir yer olduğuna inancımızı hala koruyor.İşte o zaman bahsettiğim o birgün çok uzak da değilmiş geliyor.

Bugün çok yorgun hissediyorum.Neden bilmiyorum.Eve döndüğümde beni altı minik pisicik karşılasa nasıl oulr dedim.Herhalde bardağın boş tarafı yerine dolusunu görecek inancım güçlenirdi.Ve onların o şapşal hallerine bakar, çok çoo mutlu olurdum:)

By Yu

13 Haziran 2010 Pazar

Yok olacakken Var olmak

Herkes senin yok olduğunu sandı.Biliyor musun o var olduğun andı...
Okuduğum kitap henüz bitmişti.Üzüntülü sözlere tahammülüm yoktu.Ne gazetedeki nede televizyondaki haberlerden memnun değildim.Hele genel gidişat keyfimi hepten kaçırmıştı. Sonra Müjdat hocanın kitabını aldım.Şimdi hemen yanı başımda duruyor.50 yıllık emeğini okuyorum.Hüzünlenmemek mümkün olmayacak.Öyküler, şiirler...Kitabın adı "Yok olacakken Var olmak/Müjdat Gezen'le düşsel bir yolculuk" Mevzu bahis olan Müjdat Gezen, ağlamakdan çok gülmek var bu kitap da.Çokça da düşünmek...Yok olcakken var olmak mümkün mü?
By Yu

bodrum - hande yener

Günün şarkısııııı. Diyeceksiniz ki "niye, ne alaka?"! Hem "keşkelerin olmadığı bir yerde yaşamak isterdim" sözü için hem de kıpır kıpır enerjisi çok yüksek bir şarkı.

Sözlerini de yazayım tam olsun

keşkelerin olmadığı bir yerde yaşamak isterdim
yalanların aktığı bir yerde susamak isterdim
senin olmadığın ülkelerde yaşlanmak isterdim
zamanının olmadığı bir günde buluşmak isterdim
bana bu yere vize verecek kişi çok çok çok çok
seni bana hep rezil edecek kişi çok çok çok çok
bodruma da gittik beraber istanbulda da yaşadık
sorun şehirlerde değildi biz tam yalandık
bodruma da gittik beraber istanbulda da yaşadık
sorun şehirlerde değildi biz tam yalandık
senle ben hep yoktan zamandık

By Di

merhabaaaaa

Bugün özel bir gün... Bütün bir haftasonu ne yaptıksa yaptık, gezdik tozduk veya evde oturduk, mutluyduk veya mutsuzduk, eğlendik veya sıkıldık... Şu an hiçbir şeyin önemi yok. Çünki o kadar güzel bir başlangıç yapıyoruz ki... Hep dönüp bakabileceğimiz, somutlaştırabileceğimiz... En önemlisi unutmayacağımız!

Hadi bakalım rastgele

By Di

bizim kahramanımızdın miorospo

Çocukluğumdaki masalların gerçek olacağını bilsem,en çok senin gerçek olmanı isterdim kurbağa prens:)o kocaman gözlerinde umutla prensesinden öpücüğünü kapmak için ne çok uğraşırdın.ne zordu senin işin..ne bir tavşan kadar sevimli,ne de bir kaplan kadar güçlüydün sen.çoğu insan sana bakar yüzünü ekşitirdi.oysa ben seni severdim...
o eciş bücüş halinle kimsenin kahramanı olamadım diye üzülme diye seni seçtik biz.Di ve Yu:)miorospo, bizim çocukluğumuzun en özel kahramanı...hoşgeldin!

By yu