1 Ağustos 2010 Pazar
sıcak çok sıcak sıcak daha da sıcak olacak bu geceeee
Eveeet uzun ve derin bir sessizliğin ardından yine buradayım... Hava o kadar sıcak ki anlatılır gibi değil... Yani insana derisi fazla gelir mi?! Geliyor işte böyle sürekli soğuk suyun içinde oturma hissi uyandırıyor... Şu anda kucağımdaki laptopım bile alev saçıyor sanki... Halbuki o bayıldığım mini vantilatörümü de açtım dibimde duruyor ama garibim ne yapsın o bile az geliyor bazen... Neyse buna da şükür... Ya dışarıda çalışmak zorunda kalsaydım??? Gerçi bu sıcakta yapılabilecek en kötü şeylerden birini yaptım zaten "ütü"... Vantilatörümü resmen yapıştırdım kendime ütüyü de aldım bir yandan sıcaklayıp bir yandan serin estirip eylemi gerçekleştirdim... Kim çalışmak ister bu sıcakta diyebilirsiniz. Bırakın sıcağı kim çalışmaktan zevk alır?? Beeennnnnn!!!!! Çünki klimalar içinde o kadar serin serin çalşıyoruz ki haftasonu resmen cehennem gibi geldi!!!
Her neyse... Aman dikkat edelim bol su içelim, kafamızı da serin tutalım!!!
By Diiii
12 Temmuz 2010 Pazartesi
sanırım...
Yazacak ne çok şey var...Blogumuzu özledim ama en çok seni Dicim:)))Çok özledim.İş güç,ev bark,karar,koşturma vs vs....Geçen hafta sınavlar:(((Biraz mutsuzum bu hafta.Kendimi yavaş yavaş toparlıyorum.Bugün çıkışta annemle buluştum.Biraz alış veriş yaptık ve sonra güzel bir yemek...Hatta mor bir tişört aldım.Üzerindeki yazıya bayıldım;my boyfriend makes me crayz:)))ve komik olan benim bir erkek arkadaşım şu an için yok.çok ucuz ve çok sevimli iki elbise.biri mavi biri mor...sonra çok tatlı birşey.şapkadan çıkan tavşanlarla süslenmiş siyah bir badi:)))bunları almam yarım saatimi almadı.sanırım mutsuzum ve kendimi alış verişe veriyorum.taşınmak zorundayız.ve şu an için önceliğim değildi.bekide iyi olacak.bilemiyorum.karışığım:((şu firefoxu yükledim ama denetim masasında görünmüyor.büyük ihtimal başka bir yerde kayıtlı ve silemiyorum.onunlada sorunlarım var.sözzzz bir haftaya kadar toplayacağım kendimi.aaa en büyük sorunum ne biliyormusun.sivrisinekler.sizin oradada çok var mı?asıl fenası onları öldürmeye kıyamıyorum:)))
7 Temmuz 2010 Çarşamba
yaza dönüş
By Di
p.s: bu arada neden sesi çıkmıyor acaba Yu'mun???
2 Temmuz 2010 Cuma
mutlu günler
O tükenmek bilmeyen mutsuz boğucu günlerin ardından sanırım happy days geldi:):):) Her şeye rağmen direndim, depresif olmadım... Azıcık çevreye rahatsızlık vermiş olabilirim tabi:) O kadar da olur canım! Değil mi ama??
Her neyseee asıl anlatacağım konuya gelelim. Bir süredir Çankaya Belediyesine gidip gidip geliyorum. Belki sizler biliyorsunuzdur ama ben belediyenin içinde bulunan "Çengel Kafe"yi yeni öğrendim. Yeni dediğim bir ay kadar önce...
Kafenin özelliği şu: çalışanların çoğunu zihinsel engelli ve down sendromlu gençler oluşturuyorlar. 2005 yılında hizmete başlayan kafede zihinsel engelli bireylerin mesleki ve sosyal rehabilitasyonunu sağlamak amaçlanmış. Kafede gençlerin kabiliyetleri ve yapabilirlikleri ölçüsünde bir iş bölümü sağlanmış, renklerle onların bu çalışmasına kolaylık getirilmiş. Örneğin hangi renk örtülü masada oturuyorsanız o renkte önlük giymiş çocuk sizden sorumlu oluyor. Basit servisleri yapıyorlar, ödemeleri ise siz kasaya yapıyorsunuz.
Daha önce çocuk esirgemeye bağlı yuvalarda olsun, sokak çocukları ile ilgili derneklerde olsun birçok çalışma yaptım gönüllü olarak ama hiç zihinsel engellilerle birlikte bir çalışma yapmamıştım, çok fazla paylaşımım da olmamıştı. Bu kafeye gide gele o kadar sevdim ki çocukları şimdi tabi eğer vakit bulabilirsem onlarla da çalışmalar yapmayı çok istiyorum...
Zaten birçoğu ile arkadaş olduk hatta bunlardan iki tanesi aşık oldular bana:))) Şöyle anlatayım: bundan birkaç gün önce belediyeden çıkarken kafenin yan tarafındaki kapıda bu çocuklardan birini gördüm ve aramızda şu dialog geçti:
İ: Merhaba!
Di: Merhaba:)
İ: Benim adım İlker!
Di: Memnun oldum İlker!
İ: Senin adın ne?
Di: Dilara
İ: Ne güzelmiş, memnun oldum ben de!
Di: Ben de memnun oldum, görüşürüz!
İ: Görüşürüz:)
İlkerin o yüzündeki masum ifadeyi unutmam mümkün değil. O gülüşü, sıcaklığı, heyecanı hakikaten görmeyen anlayamaz. Üstelik çok da sinirli&üzgün olduğum bir gündü... Birdenbire sanki her şey değişiverdi... Sonra yuvada çalışırkenki çocuklarımı hatırladım... Gözlerim doldu... Şimdi bu satırları yazarken de inanılmaz duygulandım... (Bu arada o down sendromlu değil, zihinsel engelli çocuklardan.)
Derken ertesi gün bir çalışma yaparken yine İlkerle karşılaştık. Daha doğrusu yerimi öğrenmiş:) Nereye gitsem karşıma çıkmaya başladı:)) Ama o kadar şirin ki ufak bir çocuk gibi heyecanlı heyecanlı konuşması.... Sonra İlkerin bu gidip gelmelerini kıskanan Gökhan da onunla birlikte gelip gitmeye başladı hatta sonraki gelişlerinde 3 kişi oldular:) Her gelişlerinde selam verip, sohbet etmeye çalışmalarını görmeniz lazımdı. İşte bu dialoglardan bir tanesi:
İlker: Merhaba Dilara:)
Di: Merhaba İlker nasılsın?
İlker: iyiyim çalışıyorum. Sen nasılsın?
Di: ben de çalışıyorum işte.
İlker: Sen yeni açılan merkeze mi geleceksin?
Di: hangi merkeze?
İlker: hani varya şurada (sonradan arkadaşımdan öğrendim ki engelli çocuklar için bir rehabilitasyon merkezi açılıyormuş oraya gelip gelmeyeceğimi öğrenmeye çalışıyormuş İlker de... )
Di: hiç bilmiyorum ki İlker bakalım.
İlker: evet görüşürüz
Di: kolay gelsin
İlker: sana da kolay gelsin Dilara:)
ama konuşmaları heyecanı görmelisiniz. Bir de biz odun kafa insanlar hani düşünürüz söylemeyiz ya da içimizden binlerce şey geçerya bu çocuklar o kadar saflar masumlar ki akıllarındaki her şeyi olduğu gibi değiştirmeye ihtiyaç bile duymadan söyleyiveriyorlar... Mesela toplu geldiklerindeki dialoglardan bir tanesi de şöyle:
İlker: biz geldik
(İlker&Gökhan&Koray üçü birden gelmişlerdir!)
Di: Hoşgeldiniz çocuklar, nereye böyle?
Gökhan: ellerimizi yıkayacağız!
(bu sırada hepsi ellerini gösterir ve yüzlerinde sırıtık bir ifade)
Di: e hadi bakalım o zaman yıkayın
İlker: bu Dilara çok komik kız değil mi?
Gökhan: komikliğini boşver bu Dilara çok güzel bir kız, şu gözlerine baksana ne kadar güzel, (bu sırada bana döner) ne kadar güzel gözlerin var Dilara!
Di: teşekkür ederim Gökhan çok incesin!
İlker: çok güzel kız Dilara!
Di: (bir yandan gülen bir yandan da utanan ben) teşekkürler çocuklar hadi görüşürüz.
O gün Gökhan akşama kadar her gördüğü yerde bana ve gözlerime övgüler yağdırdı, sürekli bir şekilde sohbet etmeye çalıştı. İlker de üç dört kez daha el yıkama bahanesiyle benim bulunduğum bölüme geldi:):):)
Çok şirinler çok tatlılar ve çok masumlar... Mesela oturuyorsunuz masaya, down sendromlu çocuklardan biri geliyor ne istersiniz diyor, bir şey almayayım ben şimdi diyorsunuz, özür dilerim diyor gidiyor. İçiniz burkuluyor böyle...
Çok sevdim gerçekten hepsini de... ve araştıracağım bakalım gönüllü ne gibi çalışmalar yapabiliyoruz biz odun insanlar o melek çocuklarla...
By Di
1 Temmuz 2010 Perşembe
pitbull kararında son gelişme
Bu kararların artık yoğunlaştırılmış kabak tadı verdiğinin farkındayım ama o kadar gelişmeyi aktarmışken bunu da eklemem gerektiğini düşünüyorum... Pitbull besleyenlere para cezası geldi, insanlar pitbullarını sokağa attılar derken şimdi de Çevre ve Orman Bakanlığından, hatta bizzat bakandan açıklama geldi: "yasak tasmasız köpekler için geçerli, kimsenin köpeği elinden alınmayacak!"
İşte böyle... Yorumu yine size bırakıyorum... İşler o kadar garipleşti ki bir müddet sussam iyi olacak sanırım!...
By Di
30 Haziran 2010 Çarşamba
kotex
Hayatım boyunca pedlerden rahatsızlık duymuş bir insan olan ben bir süredir (ki bu bir süre bir seneden fazla... keşfettiğimden beri diyelim) kotex kullanıyorum ve resmen duruşum değişti. Hassas bünyeye sahip arkadaşlar ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır, birçok ped markası kaşıntı, terleme, huzursuzluk yaratır... Ama kotex gerçekten farklı. Hakikaten reklamını yapmak gibi bir amacım yok bu benimkisi sadece tespit. Hem reklamını yapsam ne olabilir ki hayatımın sonuna kadar bedava pedim mi? :)) Kabul edin komik!
Her neyse... Kotex gerçekten çok farklı. Birincisi orkid ve molped (birebir orkidin aynısı diyebilirim iç yapı olarak) inanılmaz kaşıntı ve terleme yaparken kotexte böyle bir şeye rastlamanız mümkün değil.
İkincisi paketleri, özellikle de young serisi çok tatlı. Nesi var beyaz beyaz paketler diyebilirsiniz ama farkını içini açınca görüyorsunuz. Mesela kotex young gece serisinde ufak ufak notlar yazıyor "melekler gibi uyuyun" diye!!! Bir de yıldızlar ve bulutlar var:) İlk gördüğümde çok şaşırmıştım. Ne kadar çocuksu demiştim. Ama bazen o küçük notlara o kadar ihtiyacınız oluyor ki... Ya da içiniz yumuşuyor o sıradan görünümlü notları okuyunca...
Üçüncüsü ufak tefek promosyonları devam ediyor zaman zaman ki benim gibi eşantiyon manyağı insanların ilgisini çektiğine eminim. Benim mesela şeker pembesi üzerinde kotex girl olan çantamda taşıdığım ufak bir ped çantam oldu:) (bu arada erkek arkadaşımın o çantayı görüp de aaa o kotex girl değil mi demesine ne demeli bilemiyorum!)
Dördüncüsü sadece regl dönemi için değil daily pedleri de oldukça başarılı ki benim gibi günlük pedde discreet ten şaşmayan biri bile beğendiyse bir şey var demektir. Mesela kuru pamuklu dokusu, minik minik paketlenmiş olması, çantada taşımada kolaylık sağlaması...
Daha birsürü memnuniyetimi belirten ifade kullanabilirim burada. Ama sanırım bu kadarı kafi, zira şimdiden başka konu mu kalmadı konuşacak dediğinizi duyar gibiyim...
Bugünlük de böyle oldu idare edin..
By Di
pitbullar sokağa
Daha bir gün önce yazdım biliyorsunuz pitbull yasağı ile ilgili... Pitbull sahiplerine oldukça ağır düzenlemeler getirildi ve sonuç: pitbull sahipleri çok sevgili vahşi hayvanlarını sokağa salmaya başladılar bu cezalardan kaçabilmek için!!! Yani hiç mi ortası olamaz ülkemizde ya??? Hiçbir şeyin ortasını tutturamaz mıyız??? Bu saçmalık yüzünden sokağa salınan pitbullardan insanlara saldıranları oldu... Yine çok sinirlendim çok...
By Di
p.s. bu arada bu fotoğrafa çok güldüm biraz sinirlerimi gevşetti galiba...
29 Haziran 2010 Salı
ninni
28 Haziran 2010 Pazartesi
pitbulllar toplatılıyor
Biraz değil bayaaaaaa geç kalan bir gelişme! Çevre ve Orman Bakanının açıklamasına göre: "Çocukları parçalıyor, insanları ısırıyorlar; hatta mafya türü insanlar bu köpekleri kullanarak insanları tehdit edebiliyorlar. Biz hayvanların, sağlıklı ortamlarda yaşamasını destekliyoruz ve hayvan haklarına saygılıyız. Bu nedenle bir çok şehirde hayvan barınakları yaptık. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından yapılacak bu çalışmada ilk etapta Türkiye’deki sayılarının belirlenmesini gerekiyor. Bir tespit yaptıktan sonra gerekli çalışmaları yapacağız."
Yani şu anda her ne kadar teori aşamasında olsa da dünyada birçok ülkede de varolduğunu düşünecek olursak bu yasağın yakında bizde de uygulanacağını umuyorum.
Şimdi belki bazılarınız beni hayvan düşmanı olarak düşünüyor olabilir ama alakam yok. Aksine çok da severim hayvanları ama onların birbirlerine kırdırılmasına, tehdit unsuru olarak bazı insan görünümlü yaratıklara alet olmasına, genetiği ile oynanmasına, sağlıksız şartlarda yaşamalarına karşıyım... Bu tartışmayı çok da uzatabilirim ama uzattıkça sinirleniyorum... Şimdilik sadece bir haber olarak paylaşayım dedim...
By Di
Abiye Kuzudan inciler
Türk malı dizisinde Abiye Kuzu ile yapılan dialoglardan seçme cümleler:
elmada bol miktarda potasyum, fosfat, aliminyum var!
zaten sen istesen de bu elmayı ben sana vermeyecektim Erman ayaklarına elle elle o pis ellerine verir miyim!!
Erman cilve yapıyorum hadi barıştık lütfen!
ben bunların hepsinin altından tek başına kalkınırım!
odunluğuna bir de gaddarlık ekledin!
Abiye ne kadan konuştun diye saatini gösteriyorsun!
en azından ben akıcı konuşuyorum Erman!
ne kadan uzattın ya bu meseleyi!
bir şey içerde kaynarsa buna duygu beyinde kaynarsa bilgi deriz! Sende kaynıyor bende kaynıyor aramızdaki emişim hattını tamir etmemiz lazım Erman!
Diğer Abiye kuzu deyişleri:
istemek başarmanın karısıdır!
adale mülkün temelidir!
temizlik İran'dan gelir!
ağaç yaşken emilir!
hayatımı yazsam orman olur!
erkeğin midesine giden yol kalbinin yakınından geçer!
yalancının mumu yansıyana kadar yanar!
komşu komşunun gülüne muhtaçtır!
moda insanın üstüne yapışanı giymesidir!
piyasadaki vurgunluk emişen ülkelerin hisse senetlerini feci vurdu dibe fırlattı!
en bozuk saat bile günde iki kere yanılabilir!
kitabı en iyi şekilde emmeliyiz!
kitap insanın en iyi tostudur!
söz sükütse gümüş altındır!
az önce gıravata kravat dedin de ay ben bu yanlış söylemlere çok gülüyorum ya!
oğlum dede efendi mi o? ne kadan da efendiymiş!
eksprekso sıcak içilir lütfen!
Ben lisedeyken aykut testi yaptırmıştım. Benimki üstün bir alt sınırı çıkmıştı benim hemen üstümdekiler, ünlü ressam Albert Einstein ile ünlü bilimadamı Pascal Numanmış.
Sana tebrik koyuyorum Erman!
Mikro Dalgalı Fırın
Biz gayet misafırparkır bir aileyiz!
ADB doları aldı başını gidiyor!
Yemekler zaman hışımına uğramasın!
Biz de boğaziçinde okurken boyfirenkimiz vardı.
üzüm üzüme baka baka kamaşır!
İki kişinin bindiği tır değildir!
aşkın kaşı yoktur.
aşkı bulmak zor değildir onu koruklamaktır.
satranç benim ata sporumdur
galiba şah mart oldu
kulplu beygir dalında pek çok madalya ve ödülüm vardır.
uzun lafın sopası
her koyun kendi bacanağıylan basılır
hayat gömme dolap gibidir inişleri ve çıkışları vardır.
istemek başarmanın karısıdır.
By Di
reklamlar
Bu sıralar da ilgimi çeken bir iki reklam var bunlardan bir tanesi profilo reklamı. Bundan bir sezon önceki reklamları da hatırlarsınız her yerden bir adam çıkıp insanları korkutuyordu. Bırakın o süğürsün siz de hoplayın zıplayın işte tarzı şeyler söylüyordu. ( http://www.izlesene.com/video/komik-videolar-dayanikli-kucuk-ev-aletleri-profilo-reklami/1038770 linkinde de bulabileceğiniz üzere )
Şimdilerde ise yine profilo'nun orijinal reklamlarından birini izleyip izleyip eğleniyorum. Kendisi oğlanın kıza bir profilo bayiinde buzdolabı önünde evlenme teklif ettiği reklamdır ki en çok güldüğüm söz de: "marul gibi olsun aşkımız, hep taze kalsın"dır...
Bir diğer beğendiğim reklam kadın&erkekten tanıdığımız Ozanla Zeynepin telefon konuşmasından alıntı olan ING reklamı. Hani Zeynepin test yaptığı ve pozitif çıkan... Tasarruf testi yapmış.
Bir de ford reklamı var yeni. O reklamın tamamını değil ama oğlanın kızın beresini kapıp kendi kafasına takma sahnesine çok gülüyorum...
Ayrıca yapı kredinin kobiyi küçük olamam büyümek istiyorum diye açması da oldukça yaratıcı geliyor.
Tabi kendi arasında fiat almayı konuşan iki bıcırı, Gülse Birselin oynadığı turkcell internet paketlerini tanıtan reklamlarını atlamamak lazım...
Ama mesela Cüneyt Arkının oynadığı flexi reklamına kılım ya da çocukların oynadığı jelibon reklamına...
İşte böyle... Peki siz reklamlardan hangilerini beğeniyorsunuz, hangilerini beğenmiyorsunuz?
By Di
p.s: bunlara bir de gençturkcellin maymunlu reklamını ekliyorum:))) çok eğlendim yaa...
27 Haziran 2010 Pazar
Ani oyuncu değişimleri
25 Haziran 2010 Cuma
yorgunluk
Yorgunluktan resmen ölüyorum... Evet o geçen hafta sürekli şikayet ettiğim sıcaklar geçici de olsa geçti ama yerine deli gibi doluya bıraktı... Ara ara da çiseleyen yağmur... Ama önümüzdeki hafta yeniden ısınacak... Neyse bu yorgunluğumun şu an için sıcakla bir ilgisi yok... Sabahtan beri ayakta (fiilen!!) olmamla koştur koştur bir oraya bir buraya gitmemle alakalı...
Şu anda da ayaklarımı suya sokup oturduğum yerden guitar hero oynamak istiyorum:)))
Çok mu keyif insanıyım??? Yok yaaa sadece yorgunum... Hepsi bu...
By Di
22 Haziran 2010 Salı
Ah biz yada ah A.T vah M.L
Yağmur, şimdilik lütfen yağma!!!
kadınların giydikleri topuklu ayakkabıdan utanma sorunsalı
Evet ilginç gelecek belki ama hakikaten var böyle bir sorunsal. Kendi giydiği ayakkabının çıkardığı sesten yüzü kızaran ya da "ayy bu ayakkabı da ne kadar ses çıkarıyor!!" diyen bir kıza rastlamadınız mı hiç? Ben rastladım! Aslında topuklu ayakkabı ile yürümenin o kadar da büyük bir sıkıntı yaratmadığını düşünenlerdenim. Düşünmenin de ötesinde yürüyebiliyorum yüksek topuklularda gayet rahat bir şekilde, eğilmeden bükülmeden... Eskiden beri de giyerim. Aman kendimi hep spor ayakkabıya uyduruk converselere alıştırdım ben topuklu giyemem demeleri de çok basit gelir. Evet herkesten topuklu ayakkabı giymesini beklemiyorum. Zaten topuklu ayakkabıyı düzgün taşıyamıyorsan giymemelisin de!
Sürekli çivi topuklu ayakkabılarla gezen bir tip değilim ama en azından platformlarla ya da çok rahatsız olmayan topuklularla yürüyebilirim. Özel günlerde de hayvani topuklularla yürüyebilirim:)
Her neyse dönelim sorunumuza... Giydiğinden utanma sadece ülkemize mi özgü bilemiyorum ama mesela Rus kadınlarında olmadığından emin olabiliriz. En azından giydikleri o iğrenç kıyafetleri bile o duruşları ile sanki dünyanın en şahane şeyini taşıyormuşçasına sergilemelerinden böyle bir çıkarımda bulunabiliriz sanırım. Bizim kadınımız da kamburu çıka çıka yürümeye devam etsin ya da ödü kopsun yürürken poposu çıkacak diye. Onu da çeksin iyice öne doğru ve baston şeklini alsın hepsinin vücutları...
Neden rahat bir ülke olamıyoruz... Neden her şey tabu bizde... Neden şıkır şıkır giyinip de gezinemiyoruz... Gerçi bundan en son şikayet edecek insan olmalıyım ama benim dışımda neredeyse herkes çevremde böyle...
Bu arada internete bir göz attım da http://topuklu-ayakkabi-giymek.istiyor.us/ diye bir site bile var:) olayın vehametini siz düşünün...
Konu ile ilgili söylenecek çok şey var evet ama ben yorgunluktan mıdır nedendir bilinmez cümleleri toparlayamıyorum bir türlü... Gideyim en iyisi:) Öptüm hadi hepinizi:))
By Di
21 Haziran 2010 Pazartesi
diplomama kavuştum sonunda
İnanamıyorum hala inanamıyorum:) Sonunda diplomamı teslim aldım!!! Sevgili okulum Gazi mezuniyetimin 4. yıldönümünde nihayet diplomamı teslim edebildi!!! Ben 5. yıl teslim eder diye düşünüyordum ama kısmet 4e imiş:))
4 yıllık olan ve bir dönem uzatma ile 4,5 yılda bitirdiğim bölümüm ve devamında beklediğim 4 yıl neticesinde nihayet okulumla tamamen ilişiğimi kesebildim!!!
Ben her ne kadar bekleyen kuzugillerden olsam da bu konuda birçok şikayet yapıldı, mahkemelik olundu, köşe yazıları yazıldı... Pek de bir sonuç alınabilindiği söylenemez. Neticede her ne kadar teslim etseler çok daha işlerine gelecek bir durum olsa da nedendir bilinmez teslimatlar çok uzuyor. Hatta rektörlükteki öğrenci işlerinden sorumlu birim resmen boş boş duruyor:)) Ne bir kuyruk ne bir iş... Gerekli belgeleri götürdüm gittim aldım çıktım bu kadar basit. Tabi öncesinde biraz uğraştım. Öyle uğraşmadan olur mu hiç??!!! Önce gittim para yatırmak gerekiyormuş öğleden önce yatırayım dedim ama ne yazık ki öğrenci işlerinin 12den 13:30a kadar geniiiiiiş mi geniiiiiş bir öğlen tatilleri varmış. Yani bankada işini bir şekilde hallediyorsun ama sonrasında onların öğlen tatili bitsin diye yaklaşık 1,5 saat bekledim. (İşim tam 12de bittiğinden mütevellit!) Sonrasında da kampüste dolandım biraz sonra da kendime bir tost aldım sonra da okulumuzun bahçesinde gölge bir yer bulup oturdum tostumu yedim:) Tostumu yedim saatin geçmesini bekledim:)) Bu arada çok ilginç bir tespit: bir tostun tadı hiç mi değişmez??? Aynı ya koydukları peynir oranından tostun tadına her şey aynı... Hakikaten çok ilginç... Hatta Jeroşu aradım şu anda bizim okulda tost yiyorum tostun tadı aynı dedim:) Duygulandık bir... Ah nasıl özledim kuzumu... Pazar evlenecek... Yanında ben olamayacağım... Çok üzgünüm çok...
Sonra da teslim aldım, inceledim, başıma bir şey gelmesin diye (özellikle de diplomamın) atladım hemen eve geldim:)
İşte böyle... işte bu kadar basit... Niye beklettiklerini hala anlamıyorum bu kadar sene...
By Di
20 Haziran 2010 Pazar
insomnia
Insomnia... Dilimizde: uykusuzluk... Dünya üzerinde kaç kişide vardır ya da Türkiye'de kaç insan bu yüzden sıkıntılı zamanlar geçiriyordur bilemiyorum. Ama ben sanırım insomniaclardan biriyim... Aslında dissomnia olma ihtimalim de var. Diğer bir deyimle primer insomnia... Bilmeyenler için insomnia uyuyamama hastalığı, dissomnia ise uykuyu başlatma, sürdürme, uyku miktar ve kalitesine ilişkin bozuklukları ifade eder.
Yapılan araştırmalara göre dünyada insanların %50si yaşamının belirli bir döneminde uykusuzluk çekerken Türkiye nüfusunun %22sinin uyku bozukluğu yaşıyor. Bunların da %50si uykuya dalmada, %44ü uykuyu sürdürmede, %6sı ise hiç uyuyamamaktan şikayetçi. (Sanırım ben bu %50lik kesimle %44lük kesimin kesişim kümesinde yer alıyorum!)
Ayrıca uyku sorunu kadınlarda, yaşlılarda, günlük yaşamda pek çok sıkıntı çeken insanlarda daha yoğun görülmekte imiş.
Ne olacak canım bir gün iki gün de uyumayıver diyor olabilirsiniz. Ama uykusuzluğu hakikaten ancak yaşayan anlayabilir. Öyle ki insanın yaşam enerjisini, yaşam kalitesini çok düşüren bir hadise...
Birçok uygulanan tedavi olmasına rağmen tam olarak şu bende işe yaradı diyemem. Çünki bendeki insomnianın çıkış noktası strese dayalı olduğundan ilaç kullanayım geçsin ya da ballı süt içerim mis gibi uyurum gibi bir şey sözkonusu olamıyor. Zira birçok denediğim ilaç da oldu faydasından çok zararını gördüm! Uyku getirmesi gerektiği yerde nedendir anlamadığım bir şekilde enerji verdiğini düşünüyorum!!
Sanırım hayatımdaki stres kontrolünü ne zaman tam manasıyla gerçekleştireceğim o zaman birdaha insomnia yaşamayacağım...
Üzerinde çalışıyorum... Umarım başarırım...
By Uykusuz Di :(
19 Haziran 2010 Cumartesi
nakaratlardan potpori
çok zor bazen avaz avaz susmak saklanmak kendine kendinden vazgeçmişken
beni sevemedinya şu belimi bir saramadınya o zaman e hayırlısı olsun hakkımızda
bodruma da gittik beraber istanbulda da yaşadık sorun şehirlerde değildi biz tam yalandık
ey gidi koca çınar yoksa sen de mi devrildin zamandan korkarken hepsinin önünde mi eğildin
var mı elimi tutan var mı bana dokunan var mı beni okutan var mı büyü bozucu var mı yüzüme gülen var mı beni büyüten var mu huzur üreten var mı beyin açıcı varmı
hoşçakal olacaklar sensiz olsun daha durmam boşluklarında ben unutuyorum
her bahar öncesinde kardelene dönüşmeyi kopmayı koparılmayı anlat
sorma sorma doldur boğaziçini sen doldur ben içerim efkarımla kana kana
durma durma doldur boğaziçini sen doldur ben içerim yalanlara kana kana
o derin yeşil su gözleri baksın ya da ben beni kaybeden vicdansız utansın bir ömür peşinde pervane gibi bu beden beni sevmeyen o kalpsiz utansın
tam dört yıl olmuş dün az önce fark ettim bir şeyler bıraktım bu evde cihangirde
ben burada yarına küsmüşüm yürüyorum yolda sallana sallana derdinle zindana düşmüşüm bitti hakkın da kullana kullana
sana bir önerim olacak hayatından mikropları at
durma sen de sal sensizliğini üstüme alıştım zamanla hiç üstlenmemiş suçlar üstlenmeye
günaydın geç uyandın ama bitti aslında geç bile kaldım zor uyandım ama geçti ilacın etkisi yok
duymak istiyorum duymak istiyorum kalbinde ruhumu duymak istiyorum görmek istiyorum görmek istiyorum gözümde gözünü görmek istiyorum
dört işlemden ibaret parmak hesabıyla bütün hayatım eksildikçe saatler ömrümden artıyor gelecek telaşım anlattıkça bölmüşüm umutlarımı duvarlara çarpa çarpa...
By Di
pas - soner sarıkabadayı
kendisi yazdı kendisi bozdu
kirli değil ya pastı ya tozdu
seni sevdiğim o zamanlardaki gönlüm yok artık yok
kendisi yazdı kendisi bozdu
kirli değil ya pastı ya tozdu
seni sevdiğim o zamanlardaki gönlüm yok artık yok
bir kere bile arama tuz olur o yarana
canına diğerine hükmedebiliyor
bir yolu var ama
sormadan etmeden o seni nasıl zararına verebiliyor
aramadığım yer kalmıyor seni sabahtan yatana kadar
sanırım hep seni sevecek kalbim son kez atana kadar
aramadığım yer kalmıyor seni sabahtan yatana kadar
bana göre sürer gider sönmez bu yangın ikimizi de yakana kadar
kendisi yazdı kendisi bozdu kirli değil ya pastı ya tozdu seni sevdiğim o zamanlardaki gönlüm yok artık yok
bir kere bile arama tuz olur o yarana canına ciğerine hükmedebiliyor
bir yolu var ama sormadan etmeden o seni nasıl zararına verebiliyor
aramadığım yer kalmıyor seni sabahtan yatana kadar
sanırım hep seni sevecek kalbim son kez atana kadar
aramadığım yer kalmıyor seni sabahtan yatana kadar
bana göre sürer gider sönmez bu yangın ikimizi de yakana kadar
İşte Soner Sarıkabadayı isimli yeteneğin kanıtlarından biri... Hakikaten güzel bir yetenek ve başarıya ulaşıp kendinden evvel birçok ismi başarıya taşıması da bir tesadüf olmasa gerek diye düşünüyorum. Yalnız tabi benim için en önemli gereksinimlerden bir tanesi devamlılık... Onu da ilerleyen zamanlarda göreceğiz...
By Di
18 Haziran 2010 Cuma
cep telefonundan çektiklerim...
Geçtiğimiz Eylül ayında almış olduğum canım telefonum Nokia 5730 Express Music idi. Uzun bir süredir yana doğru kayar kapaklı olup, klavyesi olan bir telefon istiyordum. 5730'da da inanılmaz özellikler vardı. Aslında birçoğunu aldıktan sonra fark etmiştim.
Bir kere 3G'li idi ve ilk görüntülü konuşma deneyimimi kendisiyle yaşadım.
İçinde müthiş oyunlar vardı ki buna fifa da dahil ayrıca oviden sürekli oyun indirebiliyordum.
Oviden ayrıca çok güzel temalar, müzikler, resimler de indiriyordum.
Ses kalitesi inanılmazdı. Sonuçta express music serisi olduğu için bundan her alanda yararlandığımı söyleyebilirim. Her ne kadar ipodum olsa da banyoya bile girerken express musicimi açıp bir yandan dinleyip bir yandan duş alıyordum.
Kayar kapak için almış olsam da en başta sonrasında beni çok baymıştı kayar kapak işi ve pek kullanmıyordum.
Takvimi çok başarılıydı ve tüm eventlerimi kaydetmiştim.
Ararken arayanın adını söyleme gibi harika bir özelliği vardı kimi nokialarda olan bir özellik kendisi.
Wi-fi vardı ve oldukça başarılıydı.
Kendiliğinden yüklü msni, facebooku vardı.
Bunlar ve sayamayacağım birsürü özelliği vardı ve kendisi elim ayağım olmuştu. Diyorumya banyoya bile birlikte giriyorduk!
Derken o kara gün geldi çattı ve telefonuma bir şeyler oldu. Titreşimi bozuldu!!! Her şey olduğu gibi yerinde duruyordu ancak telefonumun titreşimi çalışmıyordu. Her KVK garantili telefon gibi o da servise götürüldü tarafımdan. Ne kadar sürebilirdi ki en fazla yani?? İki hafta, bilemedin bir ay değil mi??? Belki inanmayacaksınız ama 6 Nisanda vermiş olduğum telefonum bugün 18 Haziran ve hala elimde değil!!! Üstelik her seferinde bilgi almak için aradığımda ya muhattap bulamadım kendime ya da doğru düzgün bilgi vermediler. Kendilerinin bir zahmet arayıp da bilgilendirme yapmamalarından bahsetmiyorum bile!!!
Her neyse, şöyle olmuş, ilk iki hafta ila bir aylık süre zarfında yedek parça istetilmiş finlandiyadan. Sonunda gelmiş ve zavallı telefonumla uyum sağlayamadığından sıfırı gelecekmiş. O zamandan beri de sıfırının gelmesini bekliyormuşum! İthalat işlemleri çok zorlaştırılmışmış tuş takımını bile ayrı ayrı inceleyip öyle ülkeye sokuyorlarmış falan filan.... Ama bu kadar mı zor! ülkede olan herhangi bir express music i teslim edin yani ya da para iadesi yapın değil mi beni bu kadar zamandır perişan etmenizi açıklayacak hiçbir özür yok ortada... Ne olacak nasıl sonuçlanacak hala emin değilim... Ama birçok sitede o kadar çok şikayette bulunduk ki sonuçta iki gün kadar önce bizi aradılar (ilk kez!) efendim yok işte acil notu düşüldü de sizin işleminize şöyle de böyle de dediler... Acil hali bu ise normal çalışma şekillerini merak etmiyorum kesinlikle!!!
İşte böyle. Tek istediğim şu anda düzgün bir telefona kavuşmak... Bıktım kvkdan da nokiadan da...
By Di
17 Haziran 2010 Perşembe
tell me quando quando quandooooo
tell me quando quando quandooooo
Her ne kadar Fergie'yi bir türlü beğenemesem de bu şarkısı çok hoşuma gitti. Böyle bir de yumuşacık bir şarkı. Aslında parça Nelly Furtado ile Michael Buble'ın 2006da yapmış olduğu düetin ta kendisi. Ama Fergie versiyonu da ciddi manada başarılı. O zaman sözlerini de yazayım tam olsun:)
tell me when will you be mine
tell me quando quando quando
we can share a love devine
please don't make me wait again
when will you say yes to me
tell me quando quando quando
you mean happiness to me
oh my lover tell me when
every moments a day
every day seems a lifetime
let me show you the way
to a joy beyond compare
i can't wait a moment more
tell me quando quando quando
say its me that you adore
and then darling tell me when
every moments a day
every day seems a lifetime
let me show you the way
to a joy beyond compare
i can't wait a moment more
tell me quando quando quando
say its me that you adore
and then darling tell me when
whoa lover tell me when
oh darling tell me when
oh come on tell me when
yea tell me when
Bu arada Fergie'nin güzel bir fotoğrafını ekleyeyim diye çok aradım ama sanırım olmayan bir şeyi fazla da aramamak lazım:)) İdare edeceksiniz artık bununla.
By Di
evcilik oyunu
Bu programı ilk izlediğim zamanlarda favori çiftim Kendi&Yiğit idi. Yıldız&Sertaça gıcık olup, Bahar&Mert'in kavgalarından gına gelmişti. Hakan&Tuğçeye karşı da nötrdüm. Birkaç gündür geceleri yatarken izliyorum ve hissiyatımda büyük ölçüde değişme var. Şöyle ki; Kendi&Yiğit'i hala çok tatlı buluyorum hatta Yiğit ideal ev erkeği. Kendi de tam işini bilen kız tiplerinden ama o kadar sevimli ki kızmıyorsunuz bile... Yıldız&Sertaç'a hala kılım ve çok yapmacık buluyorum. Bahar&Mert'i ayırmama gerek kalmadı zaten ayrıldılar!!?? Ama Bahar terapiste gitmeye başladı!!??? Nereye varacak o konu bilemiyorum. Hakan&Tuğçe'yi ise şu anda best çift olarak görüyorum. Yani daha uyumlu ve normal gibiler diğerlerine göre belki de o yüzden öyle geliyordur bana ama sonuçta onlar birinci olur gibi geliyor bana... Artık göreceğiz. Gerçi ben bir programı/diziyi ne kadar düzenli izlerim o bilinmez ama sonucu öğreniriz bir şekilde. Olmadı Yu'mdan yardım isterim:))
Neredesin fıstığım??? Özledim seni valla...
By Di
küçük heyecanlar, kocaman kocaman mutluluklar
Hep mutsuzluklardan, hastalıklardan bahsedecek değilizya. Biraz da küçük küçük gibi görünen ama kocaman mutlu eden güzelliklerden bahsedelim...
Bilgisayarım her ne kadar cozurdasa da geldi ve kucağımda şu anda... Hele bir de annemin miniminnacık notebookundan sonra dev gibi geliyor.
Fotoğraf makinam tamirde de olsa yerine eski makinamı kullanıyorum bu ara... Mutluyum. Nostalji yaptım biraz:)
Cep telefonum gelemese de bir türlü şimdi yeni bir telefon almanın heyecanı içindeyim. Ne alayım diye elektronik marketleri gezip duruyorum, internetten bakınıyorum sürekli...
Şu anda annecikle oturmuş aşk-ı memnu izliyoruz. Bu bile bütün her şey bir yana keyif...
Yarın sevgilim geliyor Batman'dan. Belki haftasonu wii oynayacağız.
Wii demişken bir hafta olacak wiiyi alalı, çok eğleniyorum onunla da...
Bu arada az önce bir fragman gördüm sanırım Romantik Komedi filmini dizi yapmışlar Küçük Sırlar diye.
Bugün kandil ve insanın içini huzurla dolduruyor...
An itibariyle hava sıcaklığı bütün günün en iyi saati.
Saçlarım geri uzadı ve eski rapunzel hallerime geri döndüm. Bu arada saçımın çabuk uzadığını da resmi olarak kanıtlamış oldum:))))
Ankarada yaşamanın en güzel yanı Ankara Simitine her an ulaşabilme imkanına sahibim ve hakikaten simiti çok seviyorum:)))
İşte bu ve bunun gibi onlarca küçük küçük mutluluklarım var şu anda...
Her biri küçük kıpırtılar yaratıyor bende...
By Di
sıkıntılar, mutsuzluklar
Mutluyum, süperim, çok şahaneyim de ufak tefek sıkıntılarım var şu anda. Mesela boğazım ağrıyor. Zaten kronik şiş olan bademciklerim şu anda ağzımdan çıkmak üzereler (evet Haziran'ın ortasında bana acımıyorlar) Diyeceksiniz ki soğuk bir şeyler içtin ondan. Belki çok çok büyük bir konuşma gibi gelecek size ama "hayatımda hiç soğuk bir şey yemedim ve içmedim! soğuk su içmek gibi bir alışkanlığım da hiç olmadı. sıcak için de aynıları geçerli."
Evet tüketim maddelerini oda sıcaklığında tüketme eğilimindeyimdir hatta dolaptan çıkarılmış şeyleri yiyemediğimden saatler önce çıkarır tezgaha koyarım sırf bu yüzden bozduğum yemek çok olmuştur:(
Neyse dönelim konumuza boğazım ağrıyor ve ara ara öksürüyorum. Geçen sene de yazın ortasında faranjit geçirmiştim dünya kadar ilaç iğne vb kullanıp en sonunda lanet olsun iyileşmiyor ben de kendi haline bırakacağım artık deyip bırakmıştım iyileşmeye çabalamayı. Hatta Bodrumda hiç alakasız başka bir rahatsızlığım olup da sağlık ocağına gittiğimizde aaa faranjitsiniz siz demişti. Adama asıl sorunumun faranjit olmadığını diğer hastalığıma bakması gerektiğini söylediğimde ciddiye almamıştı... Umarım bu sene de benzer şeyleri yaşamam. Zira yazın hiç çekilmiyor hastalık...
Bir sıkıntım daha var o da burnumun içi nedenini bir türlü anlayamadığım şekilde tekrar yara oldu. O kadar iğrenç bir acısı var ki bir de içiniz gıdıklanıyor, nefes alırken bile almasam mı ya diyorsunuz...
Diğer bir sıkıntım sıcaklarla alakalı. Geceleri sıcaktan uyuyamıyorum! Sağa dön sola dön derken saatler geçiyor. İşin kötü yanı yatağım da gıcır gıcır gıcırdıyor benim uykumu kaçırdığı yetmezmiş gibi bütün komşuları da ayağa kaldırdığına eminim. Aslında geçen sene bir ara gidip yeni bir yatak almayı düşünüyordum ama bu aralar pek iyi bir yatırım olmayacağını düşündüm. Sonra atılıp gidecek o yatak...
Sağlık dışı da birtakım sıkıntılarım mevcut.
Mesela bilgisayarım tamire gidip gelmesine rağmen hala ara ara fanlarından cozurtular çıkarıyor ve tam olarak ne olduğunu saptayabilmiş değilim.
Yeni fotoğraf makinamı fajita'ya düşürdüğümden objektifi açılmıyordu. Onu da servise verdim ama ne zaman geleceğini bilemiyorum.
Cep telefonum konusuna girmek bile istemiyorum. Çünki neredeyse 3. ay dolacak ama hala telefonum serviste ve hala daha ithal edilme işlemleriyle uğraşılıyor. Kendisi başlı başına bir yazı olabilecek kadar çok ayrıntıya sahip. Bilahere anlatırım.
Odamdaki gereksiz ıvır zıvırlardan ve sayısız hatıralarımdan arınmam lazım. Bu kadar çok eşya hem yoruyor hem de hareket serbestisini ortadan kaldırıyor.
KPSS denilen iğrenç sınava yaklaşık 3 hafta kaldı. Ama sanırım eskisi kadar umursamıyorum. Bu sıcakta nasıl ruh halimi toparlayacağım onunla ilgili de herhangi bir fikre sahip değilim.
Daha birsürü mutsuzluk kaynağı ekleyebilirim buraya. Ama bu hep negatif yaklaşıyorum her şeye anlamına gelmiyor tabi. Mutluluklarımla ilgili de bir liste yapacağım pek yakında:) Beni bekleyin anacım:)))
Öptüm hepinizi muk muk muk
By Di
Bu gece Kandil:)))
Sanırım gerçekten de kocaman bir dilek oldu:)))Son olarak ailelerimizle ve tüm sevdiklerimizle sağlıklı,mutlu,huzurlu yaşayalım:)))Zaten hayat dediğin hadise kaç yıl ki...Onu da yavru ceylan gibi ürkek ve ıstıraplı bakışlarla geçirmeyelim.
By Yu
ben Mozambik'teyim
Ben şu anda Mozambik'teyim!!! Siz neredesiniz??
By Di
Klimalı hayat oh ne rahat ama ......
16 Haziran 2010 Çarşamba
I want to ama impossible sanırım
15 Haziran 2010 Salı
aman aman sağlıklı yaşam
Amerikan "askmen" sitesi uzun ve sağlıklı yaşamın sırlarını 7 başlık altında toplamış.
İşte ben de size ömrünüze ömür katacak mucize formülü veriyorum(!) :
1-Uykunuz düzenli olsun.
Amerika’daki Virginia Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre düzenli uyuyanlar daha çok yaşıyor.
2- Hangi yaşta olursanız olun spor yapın.
İsveç'teki Uppsala Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, spor yapmak ömrü uzatıyor. Spor yapanlar, spor yapmayanlara oranla 5 yıl daha fazla yaşıyor.
3- Güne mutlaka kahvaltıyla başlayın.
Amerika’daki Boston Üniversitesi’nin araştırmasına göre kahvaltı yapmayan kişilerin öğrenme yeteneklerinde azalma görülüyor.
4- Dişlerinizi fırçalayın.
Düzenli diş fırçalamak ve diş ipi kullanmak kalp krizi riskini azaltıyor.
5- - Bol bol öpüşün.
Amerika'daki Cinsel Davranış Kurumu'nun araştırmasına göre bol bol öpüşmek insan ömrünü 5 yıl uzatıyor.
6- Yüzünüzden gülümseme eksik olmasın.
Kan dolaşımını hızlandıran gülümseme ömrü 7 yıl uzatıyor.
7- İyi arkadaşlara sahip olun.
İnsanın hayatta güvenebileceği dostlarının olması stresi azaltarak ömrünü uzatıyor.
Aslında çok hoş harika yapalım uygulayalım desek de ilk okuyuşumuzda bazı maddeleri sorgulamadan edemiyor insan. Mesela iyi arkadaşlara sahip olun. İnsanın elinde midir iyi arkadaşlara sahip olmak. Yani evet kötülerden mümkün mertebe uzak durabilirsiniz ama kötüleri verip yenilerini alalım demek de pek mümkün olmaz herhalde...
Yüzünüzde gülümseme eksik olmasın tamamen Avrupalı ve Amerikalı toplumların satış felsefesi gibi geldi bana. Yani ortadoğu ülkeleri biraz daha farklıdır. Sürekli sırıtık gezen insanlara pek iyi bakılmaz. Biraz daha ağır olması beklenir insanların. O yüzden bir bakışıyla birçok şey yaptırabilir liderler.
Bol bol öpüşün'ü yorumlamak bile istemiyorum çünki çok yere çekilebilir. Mesela tokalaşma ve beraberinde gelen öpüşme mi yoksa sevgili öpüşmesi mi?? Biraz daha açmak lazım sanırım konuyu. Ama pek bir yapış yapış geldi bana.
Bu maddeler arasında en ilginç olanı herhalde diş fırçalamanın kalp riskini azalttığıyla ilgili olanı ki nasıl bir bağlantı olduğunu cidden merak ettim.
Bu arada hangi yaşta olursanız olun spor yapın'a katılıyorum. Her eve bir wii kampanyası başlatmak istiyorum:) Dün mesela çok güzel boks yaptım:)) Rakibimin ağzını burnunu dağıttım:)))
Kısacası güzel fikirler de biraz daha ayrıntılı bir şekilde açıklamalı diye düşünüyorum. Ayrıca bizim toplumumuza da uyarlanmalı.
By Di
sıcak bir gün daha
Sabah haberlerini izlerken İstanbul'da havanın 37 dereceye kadar ulaşabileceğini söyledi (tabi nemin de etkisiyle) Sanırım bu adam gibi yapmak lazım ama kamuya açık alanda ne kadar mümkün olur bilemiyorum! :)))
Ben de Ankarada yine günün en sıcak saatlerinin birinde dışarı çıkacağım. Hatta şimdiden su mu depolasam dedim bünyeye. Bu sefer de sık sık tuvalet ihtiyacı oluşabilir. Ki öyle bir bünyeye sahibim ki bir bardak su içip beş kere tuvalete gidebiliyorum!!! Bir de amele yanığı gibi bir takıntım var. Ondan kaçmak için garip garip yollardan gidiyorum, 50 faktörden aşağı kremle banyo yapmadan evden dışarı çıkmıyorum.
Bu arada Özgün söz verdi (bana değil ama olsun) dalga, deniz sesleri çekip telefonuna gelince dinletecek bize:))) Denizi özledim hem sesini, hem kokusunu, hem derin maviliğini...
By Di
G.G
YİNE SANA DAİR
güzel bir uykunun ardından
Bugün bir ara dışarı çıktım. Daha doğrusu sabahtan öğlene kadar. Dışarısı o kadar korkunçtu ki... Sıcaktan asfalta yapışacağım sandım. Sonra eve geldim. Bir mide bulantısı ve yanması... Dedim yatayım ben en iyisi. Gittim yattım. Bu sırada telefonumun şarjı bitmiş. Kapanmış. Deli gibi herkes beni aramış. Annem, sevgilim, sevgilimin annesi:))) Bütün dünya alem. Ben aslında ara ara duydum ev telefonunun da çaldığını ama o kadar içim geçmişti ki kalkacak gücüm yoktu. Kalktım patır patır mesajlar gelmeye başladı kim aramıştan:)))
Hala da yorgun hissediyorum kendimi. Halbuki ne güzeldi yağmurluydu hava... Serindi. Öyle devam etseydi. Yaz sıcakları gelmeseydi... :(
Valla dikkat etmek lazım yaz sıcaklarına. İnsanı bunaltmasının çok ötesinde vücut dengeyi ayarlamakta güçlük çekiyor. Mümkün mertebe güneşte kalmamak lazım. Bir de tabi bol bol su tüketmek...
By Di
mırrr mırrr
Mırrr mır mırrrrr
mırrrr mırrrr
Sakin ve içten mırıltılar...
Şimdi neler oluyor diyorsunuz. Çok güzel bir alıntı okudum Suna Kıraç'tan ve gerçekten çok etkilendim. Noktasına dokunmadan paylaşmak istiyorum. Buyrun okuyun...
Mırrr Mırrr:
Aralarındaki anlaşma şuydu.Kavga ettikleri zaman kim kendini haksız görürse, ötekini arayacak ve kedi diliyle konuşacaktı.
Yani ona "Mırr" diyecek ve barışacaklardı.
Birbirlerini çok seviyorlardı.
Her seven gibi ara sıra münakaşaları, gerginlikleri oluyordu.
Ama her defasında bu "Mırrlama" harikulade bir maymuncuk gibi bütün gerginlikleri açıyor, işler yoluna giriyordu.
Evliliklerinin altın parolası buydu.
Küçük bir kedi "Mırrlaması"...
Kendi deyişleriyle, "Böylece aralarındaki gerginlik yumuşatılıyor, normal hayata dönüyorlardı".
Bu aslında, "Senin çabanı takdir ediyorum" anlamına geliyordu.
Öteki için de "Özrünü kabul ediyorum"...
Bu anlaşmanın tek şartı vardı.
İkisinden birisi mutlaka "Mırr" diyecekti.
Sonra bir gün ilginç bir şey oldu.
Yine bir gerginlik günüydü.
Arada negatif rüzgárlar esmiş, gergin elektrikler gidip gelmişti.
Hafiften bir küskünlük yani.
Herkes kendi yoluna gitmişti.
Durumu düzeltmek için, ikisinden birinin ötekini arayıp "Mırr" demesi gerekiyordu.
Ama bunu kim diyecekti?
Kadın, düşündü.
Derinlemesine düşündü.
Tarafsız olmaya çalıştı.
Sonunda kararını verdi.
Kabahatli kendisiydi ve onun telefonu açıp "Mırr" demesi gerekiyordu.
Statüsü şuymuş, buymuş hiç umurunda değildi.
Kadınlık gururuymuş, erkeğin alttan alması gerekirmiş gibi, kıymeti kendinden menkul psikolojik kanunların hiçbirine sığınmadı.
Eli telefona gitti ve numaraları çevirdi.
O daha telefon açılıp karşıdan "Alo" sesi gelmeden, parolayı verdi:
"Mırrr..."
Hayret...
Karşıdan soluk sesi bile gelmedi.
Bunun üzerine tekrarladı.
"Mırrr..."
Yine ses yok.
Oysa o, bir "Mırr" değil, iki, üç, hatta beş "Mırr" sesi bekliyordu.
Kendi kendine derin bir iç muhasebeye girişti.
Acaba onu gerçekten bu kadar çok mu kırmıştı?
Gerçekten bu kadar ağır sözler mi söylemişti?
Artık geri dönüş yok muydu?
İşte tam bu muhasebenin ortasında, ahizenin öteki tarafından, çok cılız bir ses geldi:
"Mırr..."
Ses çok ama çok cılızdı.
Hatta o günün teknik imkánlarında, telefonun zırıltısı bile o "Mıırr"dan daha kuvvetliydi.
Gerçek bir "Mırr" mı yoksa "zoraki" mi?
Sorunun gerçek cevabını akşam evde öğrenecekti.
Erkek, Türkiye’nin en büyük, en efsane şirketinin başındaydı.
Çok önemli bir toplantıdaydı.
Etrafı şirketin en baba isimleriyle doluydu.
Sekreterine, "Telefonda kimseyi bağlamayın" talimatı vermişti.
İşte telefon böyle bir ortamdaydı.
Sekreter, ürkek bir sesle, "Ama efendim, arayan Hanımefendi" diyordu.
Ahizeyi eline aldı ve gelen sesi duydu:
"Mırr..."
Etrafına baktı.
Şirketin bütün büyük müdürleri kendine bakıyordu.
Bir tarafta dünyalar kadar sevdiği karısı.
Öteki tarafta kendisi kadar sevdiği karizması.
Bir saniye bile düşünmedi.
Telefonu ağzına yapıştırdı ve ancak onun duyabileceği bir sesle "Mırrr" diye fısıldadı.
Olayın gerisini akşam evde karısına anlattı...
Kocasını arayan kadın Suna Kıraç’tı.
Koç topluluğunun en efsanevi isimlerinden biri. Vehbi Koç’un kızı.
Aradığı kişi kocası İnan Kıraç’tı.
Koç Grubu’nun en üst düzey yöneticisi.
Suna Kıraç yıllar sonra şunu söyleyecekti:
"Her çiftin gündelik yaşamda kendilerine özgü bir dilinin olduğuna inanırım."
Onlarınki "kedi diliydi"...Suna KIRAÇ'tan Alıntı..
By Di
14 Haziran 2010 Pazartesi
bugün de böyleydi
Geçtiğimiz perşembe Onur tavşanını bıraktı. Gün içerisinde biraz onunla ilgileniyorum. Umarım bugün alacak! Çünki her ne kadar çok tatlı bir hayvan olsa da kokusundan bunaldım. Bu arada ben bu satırları yazarken içeriden poşet sesleri geliyordu o ne diye içeri bakmaya gittiğimde o da nesi?!! Bizim ufaklık yakalamış kafesin kenarından poşetin birini kemiriyor:D
Eğlensin bakalım afacan:) Karışmadım. Poşet yiyip ölmez değil mi?? Bir de elalemin tavşanı, bakıp bakıp son gün öldürmeyeyim:)))
By Di